O öldüğünde sadece 40 yaşındaydı. Yarattığı atmosferde, usta bir satranç hamlesi gibi matematiksel ve mantıksal dizgiyle yerleşen kelimelerine göre ise o çoktan ölmüştü. Neden öldüğü kesinlik detayında tasvir edilmedi, sonu da yaşamının karanlığından nasiplendi.
Amerikan gotik ve korku edebiyatının öncüsü, dünyadaki ilk polisiye kısa öykülerinin yazarı, Annabel Lee ve Kuzgun’un şairi Edgar Allan Poe kendi çığırını gene kendisi açmıştır. Onun düşsel gezileri sınır tanımayan dev adımlarla dünyayı küçültürken, zihninin ürkütücü ateşi kuzguni yalazlar bırakmıştır. O iyinin içinde kötülüğü, meleğin ensesinde iblisin nefesini, kalabalığa karışmış katilin düşüncelerini, beyazdaki siyah noktayı görmüş, sezmiş ve yazmıştır. Yarattığı karanlık dünyanın ürkütücü atmosferi, titizlikle seçilmiş sözcüklerinden yükselen melankoli ve ölçülmüş, biçilmiş üç bilinmeyenli bir korku formülünü ruhunuza işler. Gecenin sabaha kavuşmasına saatler kala, ‘davetsiz misafir’ tıkırtısıyla gelen kuzgun ile konuşma metaforu, kendi ölümünden sonra kavuşmak istediği ölmüş güzel sevgilinin şiirsel yasıdır. Bu şiir onun başyapıtlarından biridir, bugün adını resim ile simgeleyen ‘kuzgun’ kuşudur. Bu şiiri yazdıktan sonra alışılagelmiş birdenbire gelen ‘ilham’ olgusunu yerle bir eden, bir mühendis edasıyla nasıl yazdığını anlatmıştır. Kelimeleri nasıl seçtiğini, neden 108 dize yazdığını, nakaratta kullandığı ‘Nevermore’ (asla, hiçbir zaman) sözündeki e ve o harfinin onu bu kelimeye nasıl ittiğini?
…”Durgun büstte otururken içini dökmüştü birden o kelimeleri değil, abanoz kanatlı hayvan.
sözü bu kadarla kaldı, yerinden kıpırdamadı,
sustu, sonra ben konuştum: “dostlarım kaçtı yanımdan
umutlarım gibi yarın sen de kaçarsın yanımdan.”
dedi kuzgun: “hiçbir zaman.”…
Ona göre dünyadaki en şiirsel konu güzel bir kadının ölümüydü. Ölüm; açıldığı denizin tek feneri gibi neden eşlik etmişti ona? Dehasını sözcükler ile parlatırken, neden hep siyahı seçmişti? Kadersiz bir güdünün peşinden mi gitmişti varlığının ıssızlığında? Hayat öyküsüne baktığımda anladım ki, o ölümü değil, ölüm onu seçmişti!
19 Ocak 1809’da Boston’da dünyaya gelen Edgar Allan Poe, profesyonel oyuncu olan anne ve babasını kaybettiğinde henüz 3 yaşındaydı. Onu yanına alarak büyüten ve ortanca soyadını taşıdığı manevi babası John Allan, İskoç bir silah tüccarıydı. 6 yaşında iken manevi babasının ailesiyle bir süreliğine İngiltere’ye taşındı. Pek ilgi görmeyen ilk şiir kitabı olan ‘Timurlenk ve Başka Şiirler’i yayınladığında 16 yaşındaydı. Amerika’da Üniversiteye başladığında bir talihsizlik yaşadı, iyi anlaştığı koruyucu meleği üvey annesini kaybetti. Kumar tutkusu yüzünden John Allan, Poe’nin eğitim masraflarını ödeyemedi ve okulu bırakmak zorunda kaldı. Manevi babası ile yıldızları hiç barışmadı, yazarlık kariyerini tercih etmesi de anlaşamadıkları bir diğer konuydu. John Allan ile yolları ayrıldıktan sonra 21 yaşında yapayalnız ve korunaksız kalmıştı. Kısa yaşamının bir diğer önemli dönüm noktası ise evliliği idi. 1835 yılında 26 yaşına gelen Poe, 13 yaşındaki kuzeni Virgina Clemm ile Baltimore’da evlendi. Büyük bir aşk duyuyordu güzel karısına. Bu sıralarda yazdığı öykü ve şiirler ünlenmeye ve ödül kazanmaya başlamıştı. Ancak hiçbir zaman maddi olarak rahat bir yaşamı olamadı. Öncelikle o güne kadar denenmemiş tarzda yazmaktadır yanına sivri dilli eleştirmenliği de eklenince, edebiyat çevresinden dışlanır ve pek çok düşman edinir. Özellikle o dönemin önemli bir edebi figürü Şair Henry Wadsworth Longfellow ile polemiği bu süreçte etken olmuştur. Telif haklarının henüz yasallaşmadığı bir devrin yazarı olduğundan, her daim düşük ücretlere yazdı. 1845’de yayınlanan ‘Kuzgun’ dünya çapında üne kavuşmasını sağlar. Kuzgunda anlattığı yavaş yavaş delirme emareleri gösteren ve ölü sevgilisinin yasını tutan kişi, kara bir kehanet gibi bizzat kendisi olacaktır. Eşi Virginia iki sene sonra ona tarifsiz acılar bırakarak annesi gibi tüberkülozdan vefat eder, öldüğünde bakire olduğu rivayet edilir. Karanlıkla dolmuş hayatı ondan sonra zifiri karanlıktır, dehası delilik sınırlarındadır yavaş yavaş o sınırlardan geçer. Alkol ve eroinle uyuşturduğu beyni artık onu çok zorlamaktadır. 3 Ekim 1849’da Baltimore’da Ryans Inn isimli meyhanede baygın bulunur. Tedavi görse de 4 gün sonra hayatını kaybeder. Çelişkiler bulunan ölüm raporu da karanlıktır. Alkolün yaptığı tahribat sırlarla dolu ölümünde kesinliğini koruyan bir etkendir. Cenazesine sadece dört kişi katılır. Mezar taşında bir kuzgun gelenleri hala selamlamaktadır.. Öldüğü kentin Amerikan futbol takımı, Poe’ye ithafen Baltimore Ravens ( ing Kunduz) adını almıştır.
“Zihinsel görüşü örten zar kalktığında, insanın içi şiddetli arzularla dolar ve akıl sıradan halinin çok üstüne çıkar; Leibnitz’in güçlü ama içten mantığı, Georgias’ın çılgınca zarif retoriği gibi. Sadece nefes almak bile bir zevktir. Hüzün kaynağı sayılan birçok şey bile bana büyük zevk veriyordu” satırlarının yazarı, umutsuz romantik, değeri yaşarken anlaşılmamış ancak ölümsüzlük iksirini yudumlamış Edgar Allan Poe’yi anarken benzersiz siyahıyla bir kunduz havalanıyor gökyüzüne. Annabel Lee’ ye kavuşuyor ruhu, bir sonsuzluk, bir dinginlik ve alabildiğince beyazlık…
Keyifli, mutlu bir Pazar günü dileğiyle,
Sevgilerimle 💝
#edgarallanpoe #kunduz
Elifcim “Edgar Allan Poe “ yi ve onun tüm yaşam öyküsünü uslalıkla kelimelere dökmüşsün , yaşarken her ne kadar kıymeti bilinmesede günümüzde adından söz edilmesi bile bıraktığı izlerle mümkün oldu . Bu güzel detaylı ve akıcı yazından dolayı tebrikler …
BeğenLiked by 1 kişi
Her usta sanatçı gibi acı bir hayat öyküsü. Çok güzel aktarmıssın bize
BeğenLiked by 1 kişi