‘İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı’ Bakalım ne anlatacak bize tarihin beşiği yaman şehir? Nostaljik bir yolculuk için aldık biletimizi.. Öyle zamanlarına gidelim ki dağ başı denilen Maslak’ta in cin top oynasın, Pera nezih, seçkin bir azınlığın zerafetle para harcadığı, şapkasız çıkılmayan günlerine dönsün, mahalle halkı ile unutulmuş mesleklere sahip esnaflar çıksın meydana..
İlk sahneyi lodosçulara verelim: Güneybatıdan esip, denizi kabartan, baş ağrıtan lodos dindiğinde uzun çizmeleriyle, ellerinde eleklerle ortaya çıksınlar, parselledikleri sahili tarasınlar. Denizin getirdiği kumda kayıp bir yüzük, küpe, değerli bir taş… Hafife almayın lodosçuluk bir aile mesleği o zamanlar!
İnce saz takımıyla tezgahını açan ‘macuncu’ gelsin şimdi. Dönemin sevilen şarkıları eşliğinde seyyar macun satışı yapsın..Macunculuk elbette ölmedi ancak eskiden hali şekli farklıymış dedirtsin.
Daha da eskiye gidelim: etrafında sokak hayvanlarının neşeyle dolandığı bu kişi ‘Mancacı’ olsa gerek. O dönemin vasiyetlerinde bile mancacıya iş düşerdi. Hayırseverler miraslarından vakfettiği ölçüde mancacı sokak hayvanlarını beslerdi. Bazıları onlardan manca satın alıp, hayvanlara kendisi verir, dileyen de düzenli olarak beslemesi için mancacılara ödeme yapardı.
Şu ileride çöpleri karıştıran ‘ayırıcı esnaf’ a bakın. Geri dönüşüm için ayrı konteynerler yok tabii ki bu işi bizzat üniformalı ‘ayırıcı’lar yapıyor. Çöpün içindeki bakır, çivi, tel, kösele, kumaş, demir gibi para eden ne varsa arayıp bulmak, enkazları kaldırmak onların görevi.
Elinde renkli kağıtlarla gelen bu tiyatral ses tonuyla bağıran ‘destancı’dan başkası olamaz! Televizyon yok, radyo yok destancıdan al haberi! Gazetelerden bile fazla satıyormuş bazı destanlar o dönemlerde. Tüm içtenliğiyle ballandırarak kimi zaman gerçek, kimi zaman da hayal ürünü kurgu hikayeleri hem anlatıp hem 10-15 kuruşa satan bu esnaf özellikle köy halkının göz bebeğiymiş. Örnek mi istersiniz; “Bafra’da anasını keserken taş olan delikanlının destanı”, “ Allı gelinin ve yeni güveyin destanı” konu çok!
Çocuklar ‘dönme dolapçı’nın etrafını sarmış yine. Tekerlekli seyyar bir dönme dolap, elle çalışan uçan sandalyeleri döndürüyor. Havalar ısınınca mahalle mahalle gezerek, çocukları eğlendiriyor.
‘Ayı oynatıcıları’, el sanatını genelde ağaç malzeme ile konuşturan, sigaralık yapan ‘ağızlıkçılar’ , ‘yorgancılar’, ‘çömlekçiler’ ve diğerleri unutulmaya yüz tuttular. Yerlerini çağın getirdiği yeni mesleklere bıraktılar, gün gelince şu an revaçta olan meslekler de yerlerini bırakacak, belki de hatasız robotlara!
Keyifli mutlu bir pazar günü dileğiyle,
Sevgilerle 💝
#istanbulunUnutulanMeslekleri
Elifcim yazın ilginç olmuş emeğine sağlık . “ Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir ” sözünden hareketle yola çıkılsada ne yazıkki ülkemiz kendi öz değerlerini ,tarihini ,kültürünü , geleneklerini ,bir kenara atıp, emperyalizmin pompaladığı yaldızlı içi boş , güdümlü , bitmeyen bir hırs ve açgözlülükle dünyanın göz bebeği İstanbulumuzun hoyratça acımasızca çirkinleştirilmesine , tarihinin, geleneklerinin, yok olmasına ,içimiz acıyarak şahit oluyoruz keşke keşke olmasaydı …..
BeğenLiked by 2 people
Elifim yine çok güzel bilgilendirici ve de neşeli bı yazı. Lodoscular çok iyiymiş bı nevi temizlik de yapiyor. Ayicilar, çevirmeli donmedolaplara şahit olduk. Ayicilardan çok korkardım, ayılar için aglardim. İyi ki o meslek bitmiş . Yüreğine sağlık prensesim..
BeğenLiked by 1 kişi