1984 kitap yorumu

George Orwell ölmeden iki sene önce tamamladığı 1984’ün henüz yazım aşamasında ‘bir distopya yazıyorum’ şeklinde kitabını tanımlamıştı. Bana kalırsa yarı distopya, yarısı da gerçekçi unsurlarla örüntülü insanı derin duygularla sarsan bir kitap. En iyi kitaplar insana zaten bildiklerini söyleyen kitaplardır. (Sayfa 231) Bu cümle etrafında hayal ettiği dünya bize sadece bildiklerimizi değil, olması ihtimal taşıyan, can acıtıcı, düşündürtücü ayrıntıları yüklü, karabasan diyebileceğimiz bir kehaneti önümüze getiriyor.

Orwell kitabı 1948’de bitirmiş; 2. Dünya Savaşından sonra taşların yerine oturtulmaya çalışıldığı, kayıpların henüz yerine konmadığı çalkantılı zamanlarda yazmış. İnsanlık tarihinde 2. Dünya savaşı kadar insanlık suçlarının bir arada işlendiği, bilimin faşist diktatörlerin çılgın beyinlerinden çıkan kan kırmızı kararlara hizmet ettiği ve kaçınılmaz sonucu olarak milyonlarca insanın en acılı ölümlere yürüdüğü, pek çok yönüyle ayrılan bir savaş daha yoktur. 1984’de bu savaşın etkilerini net biçimde hissedebiliyoruz. Yazarın bir diğer ses getiren kitabı ‘hayvanlar çiftliği’nde insanların zorba yönetimine karşı eşitlik isteyerek yönetime el koyan ancak iktidar şerbetini içtikten sonra zorba insandan farkı kalmayan domuzlar sahne almıştı. Bu kitap Stalin yönetimine eleştiri diye değerlendirilirken 1984 de ise tek bir idealizme yönelik bir eleştiri yok diye düşünüyorum. 1984 her açıdan neye bakarsanız onu göreceğiniz bir kitap..

1984’den 3 sene sonra yayınlanan Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451 önemli ölçüde 1984’den esinlenmiş diyebiliriz. Bu kitapta geçmişin ve bilginin yok edildiğini okumuştuk. Bunu ‘mutlu musunuz?’ sorusundan yola çıkarak sorgulamaya başlayan Guy Montag karakteri ile Winston Smith’in, ayrıca beyni uyuşturulmuş insan unsurlarının benzerlik taşıdığını yadsıyamayız. İnsanlar davranışlarını kontrol altında tutabilirler, özbilincinde ve ruhunda farklı bir karakter taşımaları halinde bile yapabilirler bunu. Ancak ruh ve dayatılan davranışın aykırılığı mutlaka kırılıma, sorgulamaya yol açar. Winston Smith’in yaşadığı ikilemler onun yavaş yavaş ‘yasak’ sayılan alana kaymasına neden oldu. İlk adımı ise güncesine ‘2+2=4’ demek özgürlüktür cümlesiyle oldu. Devamı ise çok hızlı geldi, Sevgi Bakanlığında 101 no’lu odaya kadar kendi bilinciyle tartım yapabilen biriydi.

Tarih ve dil … Yok edildiğinde aidiyet hissini alan, duyguların, algının hatta düşüncenin tamamen değişeceği iki önemli alan. Buna yapılan müdahaleler Winston Smith’in – ki bir kısmını kendi eliyle yapıyordu- gelecek korkusunu arttırmış, buna karşı koymak için inanılmaz bir tutkuyla yanmasına neden oldu.

Kitabın sözü: “Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar” (sf 59) Şu anda Orwell’ın tasvirlediğinden farklı bir dünyada mıyız? Aldığımız haberlerin gerçekliğini sorguladığımız anlar, algı mühendislerinin dayatmalarını yaşamıyor muyuz? Sizce Orwell haksız mı? Aşkın ve seksin insan hayatından çıkartılması hatta keyif veren her şeyin ( örneğin yiyeceklerin, içeceklerin, traş olmaya yarayacak jiletin, görsel hoşlukların, güzelliğin.. ) kökünün kazınması insanlığın tehdit edilmesinden çok insanların iktidara karşı tehdit ediciliğini yok etmek üzere atılan tam isabet oklardı.

Hep düşündüğüm insanın korkularıyla yüzleşmesinin ruhunda ve bağıl karakterinde bir etkiye neden olacağıdır. Bu panik atak semptomlarının yaratacağı bir çeşit ölüm, yeni bir doğuşa neden olacaktır. Maskenin ardından aç sıçanlara karşı ruhu çözümlenen Winston yeniden doğdu ancak ‘içi’ tamamen tecavüze uğramış, boşaltılmış yeni kimliğiyle.. ‘Büyük Biraderi çok seviyordu’ cümlesine tükenmiş umudu simgeleyen 🖤 bırakmak istiyorum.

Yazılacak derya denizin kıyısında dolaşıp her öğlen merdivenlerden inerken yukarıdan baktığım plaza insanlarının yemek yeme telaşının peşinden bilgisayar ekranın ışığında aydınlanacak yüzleriyle piyondan farksız olduklarını düşündüğüm aklıma geliyor. Yenisöylem’in zıtlıkları yok eden dağarcığına sıkışmış labirent farelerinin çıkamayacakları duvarlarda debelenmesi gibi zayıf umutla bakıyor ve gelecek kaygısı taşıyorum. Bilmenin ve bunu istemenin tüm inancıyla, önünde sonunda o gelecek bir gün gelecek.

Sevgilerimle 💝

#1984 #georgeorwell

5 Comments

  1. Okumasam.. deve kuşu olsam.. cok mu acikta kalir 😔 öyle güzel aktarmissin ki..ürktüm.. ben kış aylarina birakayim en iyisi.. kalemine sağlık farkin farkindaki çiçek 🌼💜🥰

    Liked by 3 people

  2. İlk okuduğumda daha ortaokuldaydım. Seneler içinde pek çok kez okudum. Favori kitaplarımdandır. Emeğinize sağlık.

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın