İnsanın doğumundan itibaren sekerat anına yolculuğu, uzun ince bir yol gibi görülür ancak bir kelebeğin ömrü gibi kısa gelir yaşayana. Doğduğumuz aileyi seçemeyiz tıpkı yeri seçemediğimiz gibi..Ancak hayat çemberimize girenleri, anlamlı işler yapmayı, söylemi, eylemi, sonucu getirecek başlangıçları seçebiliriz.
Kitabın özü’ için;
Elif Şafak’ın ‘10 dakika 38 saniye’ si İngilizceden Türkçemize çevrilmiş akıcı, hızla okunabilen bir kitaptı. Bu oldukça klişe bulduğum kurguda en çok iz bırakan ‘kadim dostluk’ ifade ve algısı oldu. Kitabın konusu Türk olmayanlar için çekici olabilecek oryantal, dramatik ve vurucu detaylara sahip görünse de bizim için olağan ve üzücü olmaktan öteye gidemez diye düşünüyorum. On dakika otuzsekiz saniye; Leyla Afife Kamile’nin kalbi durduktan sonra ‘son’ dakikalarıydı. Film şeridi gibi geçen hayat hikayesinde; teyzesi bildiği ezilmiş annesi, tacizci amcası, babasının koyulaşan mutaassıplığı ile ağırlaşan çocukluğu belli ki çok erkenden bitmişti. Çocukluğunda ona giydirilmiş suçluluk hissi hayatı boyunca taşıdığı ve kurtulamadığı giysi oldu. Yer yer derisini yüzercesine yıkanması onun arınma isteğini ortaya koyuyordu. Elif Şafak’ın biyografisinde aldığı eğitim ve hazırladığı tezlerin merkezinde kadın figürünü, modern kadın prototipini ve sosyolojik olgusunu görüyoruz. On dakika otuzsekiz saniye merkezinde bir hayat kadını olan Tekila Leyla ile hayat çemberinde yer alan kadim dostları ve Boğaz’ın derin sularına gömülü ve orada kalmak isteyen bir kadın var. Yazarın işlediği konu, ele alış biçimi yer yer tarihi olaylarla gerçeklik örgüsünde verilse de, sıradanlık çizgisini çok aşamadığı kanaatindeyim. “İnsan doğduğu coğrafyayı değiştiremez ana kaderini değiştirebilir” (sayfa 97) bu cümle etrafında dolanan 6 karakter geçip gitti sayfalardan..
Kitabın kalbi: Kilyos’taki Kimsesizler mezarlığına bir 🖤 bırakmak istiyorum. Evime yakındı, kalktım gittim, yazarın anlattığına benzerlikler, Nalan, Cemile, Hümeyra, Sinan, Zeynep’ten izler bulmaya. Yorumuma kendi çektiğim fotoğrafları ekliyorum.
Tasvirlenmiş olandan oldukça farklı Kilyos mezarlığı. Geniş yollar, adalardan ibaret, 10 dakika araba ile gezdikten sonra bulabildik 27. ve 28. adayı. 1990’larda durumu nasıl bilinmez ancak şu anda Suriyeli mevtaların mezarlarıyla dolu…
Kitabın sözü: “ ‘Yas dediğiniz bir kırlangıç’ dedi yaşlı adam. ‘Bir gün bir uyanırsınız ki yok. Gitmiş sanırsınız ama meğersem başka bir yere göç etmiş, tüylerini ısıtmaya. Er ya da geç geri gelir, gene konar kalbinizin üstüne” (sayfa 250)
Ötekileştirdiğimiz, acınası bulduğumuz hatta dramatize etmeyi kendimize bir borç bildiğimiz hayatlar, bir adım ötemizde.. Güneş yeni kazılmış toprağı aydınlattığında, biz de unutmayı ‘umut’ sanmaya devam edeceğiz.
Sevgilerle 💝
#ElifŞafak #ondakikaotuzsekizsaniye