YANSIT(MA)

Binlerce sene evvel böyle yazmış Ömer Hayyam. İnsanın zaaflarından biridir, “iyi”yi kendinden, “kötü”yü başkasından bilmek. Freud, bu tutumu “yansıtma” adı altında savunma mekanizmalarından biri olarak ortaya koymuş. Yansıtma, iki şekilde ortaya çıkar:

Birincisi: Kendi kusurlarımızdan, eksikliklerimizden, başarısızlıklarımızdan doğan sorunları başkasına yüklemek

Küçük bir çocuğun ayağını sehpaya vurup ağlaması sonrasında ebeveynlerin çocuğu teselli etmek için sehpaya kızması. Derslerine çalışmayan bir öğrencinin “öğretmen kazık soru sordu”, “dersi anlatamıyor”, “hoca bana taktı” demesi, bir tenisçinin kötü bir vuruş sonrası raketine bakması v.s gibi…

Hoş bir kıssa vardır:

Anadolunun bir köyünde adamın biri baltasını kaybetmiş. Bu durumdan da komşunun oğlunu suçlamış. Çünkü adama göre çocuk, hırsız gibi konuşup hırsız gibi yürüyüp hırsız gibi davranışlarda bulunuyormuş. Birkaç gün sonra baltayı ahırda kullandığını hatırlamış ve gerçekten de balta yerinde duruyormuş. Ahırdan çıkıp eve girecekken ilerde, suçladığı komşunun oğlunun da aralarında olduğu bir çocuk grubunun oyun oynadığını görmüş. O anda farketmiş ki komşunun oğlu da diğer çocuklar gibi konuşup, yürüyüp aynı davranışlarda bulunuyormuş.

İkincisi: Kötü/yanlış/ayıp olarak kabul edilen arzu ve tutumları başkalarına yakıştırmak

Bunu da güzel bir fıkra ile örneklendireyim:

Zamanında bir güzergahtaki handa kalmak için çok fazla insan gelince, mecburen yarım akıllı biriyle, bir komutan aynı odada kalmış. Yarım akıllı, hancıya gidip “beni sabah namazında uyandırır mısın, yola çıkmam lazım” demiş. Hancı denildiği gibi sabah namazında adamı uyandırmış. Adam karanlıkta kıyafetlerini değiştirmeye çalışırken farkında olmadan komutanın kıyafetlerini giymiş ve yola çıkmış. Bir müddet yol alıp hava aydınlanmaya başlayınca üzerindeki askeri üniformayı görmüş: “Akılsız hancı, benim yerime komutanı uyandırmış” demiş.

Ben Özal döneminin apolitik yetişmiş ve yetiştirilmiş bir bireyiyim. Dönemin hiçbir bakanının ismini, cismini, ne yaptığını çok da anımsamam. Bu iyi midir, kötü müdür tartışılır, mesela bana göre iyi bir şey. Şu anda ortaokul-lise çağındaki çocukların bile iyi-kötü politik bir düşüncesi var. İsimleri sürekli değişse de bakanların isimlerini biliyorlar, belki istemeden de olsa gündemi takip ediyorlar. Oysa niye öğrenmek ve takip etmek zorunda olsunlar ki? Hayatlarının bu en güzel, en sorunsuz, ekmek elden su gölden döneminde aşırı politize olup bir taraftan da başka ülkelere kaçma planı/hayali içinde olmalarının sebebi nedir? Bana göre cevap, artık bir Türk hastalığı olarak kabul edeceğimiz “yansıtma” belasıdır.

Yansıtmanın en kötü özelliği kendini görememek, farkında olamamaktır. Kendini göremeyen, kendisinin farkında olamayan insan da obejktif olamaz, olayları sağlıklı değerlendiremez, hatalarını göremez ve kendisine kusursuzluk atfeder. “iyi”leri kendi yapmıştır ama “kötü”ler hep “dış mihrak”lardan gelmiştir. Sonrasında da mesela yıllarca Fethullah cemaati ile birlikte tüyü bitmemiş yetimin hakkını yememiş; torpille, sınav sorularının çalınmasıyla, türlü dalavereyle en kritik noktalara cemaatin adamlarını konuşlandırmamış gibi başkasını fetöcü olarak suçlayabilirsin. Sanki ülkeyi koskoca bir şantiyeye çevirmemiş, her yeri “beton”un egemenliğine bırakmamış gibi şehirlerin ruhsuzluğundan şikayet edebilirsin..

Sadece iktidar partisinde değil, bütün siyasi partilerde benzer sıkıntılar var ama hükümet ön planda olduğu ve en ufak gibi görünen kararları onlar alıp yürütmeye soktuları için örnekleri de kendileri üzerinden veriyorum. Yoksa genel başkan olup da 12 senedir hiçbir seçim başarısı gösterememiş (kısmen son yerel seçimler hariç) ana muhalefet partisi liderinin başarısızlığından dolayı istifa etmeyip koltuğunda otururken, hükümetteki yetkilileri istifaya çağırması da, 24 yaşında Moda Tasarım okumuş birisini “kariyer danışmanı” (ne alakaysa) kadrosu altında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde işe alıp sonra da “ülkede liyakat yok” demek de veya bir şehit yakınına küfreden vekile sahip olup “Cumhurbaşkanı şehitlere kelle dedi”, “Hükümet yetkililerinin ağzı bozuk” demek de “yansıtma”ya örnektir. Yani normalde şahsi menfaatleri dışında %75-80 oranında hiçbir insanın, hiçbir partiye oy vermemesi gerekir bu ülkede ama maalesef malzeme bu.

Balığın baştan kokması gibi, en göz önünde olup da seni idare edenler, idare etmeye aday olanlar “yansıtma”yı ilke olarak benimsiyorken, onların “yansıma”sı olan halktan da farklı bir davranış beklemek hata olur. Gençleri, kendi çocuklarımı, onların arkadaşlarını gözlemliyorum, başarısızlığı, hata/yanlış yaptıklarını asla kabullenemiyorlar. Tamam, bu son derece insani ve belli bir yaşa, nesle indirgenemeyecek davranışlar ama bu durum onlarda fazlasıyla baskın olduğunu düşünüyorum. Bu hale gelinmesinden de sadece karar vericiler değil hepimiz sorumluyuz ve suçluyuz. 

Yansıtmanın ileri safhası da “narsist kişilik bozukluğu” gibi çok ciddi sonuçlar veren bir hastalık. İleriki yıllarda milyonlarca kral, kraliçe, derebeyi, prenses görürsek şaşırmayın 🙂

Güleriz ağlanacak halimize…

İyi Pazarlar..

1 Comment

  1. Öğrencilik yıllarından hatırladığım çelişki bunu çok güzel anlatıyor; öğrenci sınavdan iyi not aldığı zaman, örneğin ben 10 aldım derdi. Ama aynı öğrenci zayıf not aldığı zaman öğretmen verdi olurdu…
    Yurtdışı ogrenimime yeni başladığım sırada bir sosyoloji dersi almıştım. Bu dersin kitabında yurtdışında yaşayan biz Türkler için ayrılan bir bölümünde yapılan araştırmalar sonucu, Türklerin hemen hepsi bir gün Türkiye ye döneceklerini söylüyordu. Çok acıdır bugün herkes bu ülkeden kaçmaya çalışıyor.😔

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s