SEÇİME DOĞRU/ABILENE PARADOKSU

1970’lerde sıcak bir yaz günü ABD’nin Teksas eyaletine bağlı Coleman şehrinde genç bir çift ve kızın anne-babası evlerinin bahçelerinde domino oynamaktadırlar. Oyun devam ederken kızın babası: “Akşam yemeği için Abilene’e gidelim” der. Abilene şehri 80 kilometre uzaktadır ve bu havada yolculuk yapmak (o dönemin otomobil konforu düşünüldüğünde) pek de akıl işi değildir. Damat, “ne saçma bir öneri” diye içinden geçirdiği sırada eşi hemen ortaya atılır ve “Ne harika bir fikir baba” der. Kızın annesi de: “Bence de iyi olur, ne zamandır Abilene’i görmüyordum” der. Ve öğle sıcağında yola çıkıp çok da keyif almadıkları yemeğin ardından son derece yorgun bir halde evlerine dönerler. Dördü de boş bulduğu yere yığılıp kalmıştır. Sessizliği evin damadı bozar: “Abilene’e gitmekle ne iyi ettik değil mi?” Ona ilk cevap kayınvalideden gelir: “Doğrusu burada kalıp domino oynamaya devam etmeyi tercih ederdim ama üçünüz o kadar hevesliydiniz ki ortamı bozmak istemedim”. Damat: “Ne demek üçünüzün ısrarı! Ben görüş bile bildirmedim. Üçünüz hemfikir olduğunuz için kırmak istemedim” der. Genç kız: “Babam çok istekliydi, o sırada hepinize baktım ve bu tekliften memnun olduğunuzu hissettim. Bana da uyum sağlamaktan başka bir şey kalmadı” der. Üçü birden gözlerini babaya çevirirler. Adam da: “Hiç öyle dönüp bana bakmayın. Burada sıkıldığınızı, uzun zamandır Abilene’e gitmediğinizi, bu değişikliğin size iyi gelebileceğini düşündüm. Yoksa ben de bu sıcakta soğuk bir şeyler yudumlayıp oturmayı tercih ederdim” der. Aslında hiçbiri sıcağın kavurduğu bir zaman diliminde Abilene’e gitmeye hevesli değildi ama gruptan ayrılmamak için seslerini çıkarmamıştı.

Abilene Teksas

Psikolojide “Abilene Paradoksu” olarak geçen bu durumun bizdeki karşılığı: “sürüden ayrılanı kurt kapar”, “taraf olmayan bertaraf olur” gibi sözler. “Birey”den çok “kitle/grup” merkezli yaşam. Yanlış olduğunu ya da keyif almayacağını bildiğin halde “ayrık otu” muamelesi görmemek adına ses çıkartmamak, hatta uyum sağlamak…

Seçim maratonuna girdik; artık dört ay boyunca sağımız, solumuz siyaset olacak. Hoş, kendimi bildiğimden beri ülkenin ana gündemi hep siyasetti, tıpkı dünya için katma değer yaratamayan bütün gelişmemiş ülkeler gibi. Hiçbir şey üretemeyince de iş çeneye vuruyor sanırım. Boş lafın da en fazla işe yaradığı alan elbette siyaset. Hafızanızı zorlayın, yetmedi Türk Siyasi Tarihi’ni inceleyin, herhangi bir siyasetçinin “yüksek zeka”lara yönelik; duruşuyla, düşüncesiyle, yaşantısıyla modernizmi yakalamış, kimsenin giyimine-kuşamına, inandığı değerlere karışmayan, dünyadan haberdar olup kendisini bu gelişime entegre etmeye çalışan herhangi bir bireyin ruhunu, beynini okşayıcı tek söz ettiğini duydunuz mu? Duyamazsınız!  Bütün siyasetçilerin söylevleri belki hakaret gibi olacak ama hep düşünmeyen, düşük zekalı insanlara yöneliktir. Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerini anımsayın: Recep Tayyip Erdoğan’ın en büyük vaadi neydi? Millet bahçelerinde bedava kek yiyip yuvarlanmak.

Siyasetçilerin hepsi cahil mi ki benzer söylevlerde bulunuyorlar? Bilakis, çok büyük zekalar var(dı). Mesela Erdal İnönü, mesela Necmettin Erbakan, mesela Adnan Kahveci, mesela Fuat Köprülü. AKP içinde yok mu, tabii ki var. Mesela mevcut Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, milyonlarca gencin hayali olan eğitimi görmüş biri. Ankara Siyasal’dan mezun, New York’ta yüksek lisans, Bilkent’te “özel öğrenci” olarak doktora, sonra da çok önemli bir bursla İngiltere’de eğitim almış. İngilizceye, Almancaya, Japoncaya hakim. Şimdi böylesi donanımlı biri için fildişi kulesinden bakıp: “eğitim cehaleti alır, eşeklik baki kalır” demek abesle iştigal. Özellikle sosyal medyada her kesim tarafından dalga geçilen, 2020’de hayatını kaybeden Burhan Kuzu yıllarca İstanbul Hukuk Fakültesi’nde ders vermiş bir profesördü. Hadi Türk akademisinde “kayırmacılık” vardır deyip “ne var bunda” denilebilir ama adam Hukuk eğitimi konusunda dünyanın belki birinci sırasında yer alan Sorbonne’da Avrupa Konseyi’nin bursuyla çalışma yapma hakkını kazanıyor. Öyle herkesin başarabileceği durumlar değil. Belki bu şekilde yüzlerce donanımlı insan vardır AKP içinde. Nasıl oluyor da bu insanlar AKP’nin akıldan uzak, fayda etmeyi bırakın, ülkeye zarar veren politikalarına imza atıyorlar? Neden hiçbiri mesela sanattan, felsefeden, bilimden, estetikten bahsetmiyor?

Yukarda söylediğim gibi bu durum sadece iktidar ile alakalı değil. İşte iki gün önce Kılıçdaroğlu “Her muhtara yardımcı vereceğiz” vaadinde bulunduktan sonra dün de gittiği Akşehir’de: “Akşehir’i il yapacağız” dedi. Şu iki saçma söylev ile millet bahçesinde kek yiyip yuvarlanmak arasında fark var mı? Oysa akıl sahibi insanlar şu an sadece “Enflasyon nasıl düşer, hayat pahalılığının önüne nasıl geçilir, başımızın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duran göçmen problemi nasıl düzenlenir, işsizlik nasıl sorun olmaktan çıkar” gibi soru(n)ların çözüm önerilerini duymak istiyor. Muhtara yardımcı versen ne olur, vermesen ne olur?

Seçimlere sayılı zaman kala muhalefet hala adayını açıklamadı. Yapılan anketlerde halkın gözünde en fazla öne çıkan iki isim Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu olmasına rağmen ısrarla Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olacağı dillendiriliyor. Abilene Paradoksu’nun devreye girdiği nokta tam da burası. En son Mansur Yavaş, temel atma töreninde Kılıçdaroğlu’na yönelik: “Umarım bu parkın açılışında Cumhurbaşkanı olarak teşrif edersiniz” türünden bir şeyler söyledi. Bu insanlar gerçeklikten bu kadar kopuk olamaz. En azından ben öyle umuyorum. Şu ülkede “Normalde CHP’ye oy vermem ama Kılıçdaroğlu aday olduğu için oy vereceğim” diyen ve 9×8’in sonucunu verecek zekaya sahip olan 100 kişi çıksın ismimi, kimliğimi değiştiririm. Kaldı ki Mansur Yavaş sağ kökenden gelen, o kanadın oy refleksini bilen biri. Kılıçdaroğlu’nun o oyları alamayacağını bildiği halde nasıl ve neden böyle bir cümle sarf ediyor? Aynı şekilde onlarca danışman, toplum bilimci v.s demiyor mu “Seçilmeniz için daha önce AKP ve MHP’ye oy vermiş kesimden oy almak zorundasınız, o insanlar da sanmıyorum ki size oy versin.”

Kılıçdaroğlu aday olur mu, olmaz mı bilmiyorum; Abilene hikayesindeki gibi kimse gerçek düşüncesini söylemez ve gruba uymak adına ilk başlarda destek verir gibi görünürse bırakın tadından haz alıp almamayı, yiyecek bir akşam yemeği bulamayabiliriz. (Bu da seçim ve siyasete dair son yazım olsun. Daha Cumhurbaşkanı’nın üçüncü defa seçilip seçilmeme durumunu değerlendirmek isterdim ama muhalefet kanadı ses çıkarmayıp onaylamaya hevesli göründükleri için ne söylesek boş)

İyi Pazarlar…

2 Comments

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s