HAYAL ARKADAŞI

Geçtiğimiz hafta içi annem; çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir büyüğümün “arkadaş” temalı yazısını bana gönderdi. Satırların üzerindeki yolculuğum sona erdiğinde zihnimde pıtrak gibi bir yığın soru türedi. Bana göre “iyi kitap”, içinde cevapların ya da soruların yüklü olduğu kitap değildir. İyi kitap; yeni yollar, pencereler açan ve zihinde sorular üremesine vesile olan kitaptır. “İyi yazı” da, kitaba benzer, demek ki iyi bir yazı okumuşum 🙂 

“Arkadaş” kelimesinin nereden türediği belirsiz. Baktığım hiçbir kaynaktan tatmin edici cevap alamadım. Bir hikaye uydurmuşlar: güya savaşların ok ve yay ile yapıldığı dönemlerde Türkler, arkalarından gelecek olası saldırı için sırtlarını bir taşa dayarlarmış. Bu taşın adı “arka taşı”ymış, zamanla “arkadaş”a evrilmiş. Savaş alanına sırtında taş ile gidildiğine dair hiçbir kayıt yok. Ayrıca sırtı oklardan koruyabilecek taşın çok sağlam haliyle ağır olması gerekiyor. Öyle bir taş ile de savaşa gitmek saçmalık zaten. Arkadaş kelimesindeki “daş”ın “taş” ile ilgisi olduğunu sanmıyorum. Kardeş/karındaş, sırdaş, yoldaş, meslektaş kelimelerindeki gibi birlikte kullanılan herhangi bir şey veya durumu ifade eden “daş”, burada da “arka”ya getirilmiş. Yani “aynı arkayı paylaşanlar” gibi bir anlam. Fonetiğini çok beğensem de anlam olarak oturtamıyorum. “Aynı arkayı paylaşmak”… “Arkanı kollayan”, “arkanda her zaman görünmez eli olan” gibi türetilmiş anlamlar da hem çok iddialı hem de kullanım itibariyle bu anlamları karşılamıyor. Arkadaşı sadece “yakın” olduğumuz kişiler için kullanmıyoruz ki. Mesela “İş arkadaşı”, “okul arkadaşı” gibi ifadelerde herhangi bir yakınlık ve arkayı kollama durumu yok. Her konuştuğumuz kişi de arkadaşımız olmuyor. Onun için genelde “tanıdık” diyoruz. Ama aynı iş yerinde selam alışverişi dışında hiçbir muhabbetimiz olmayan insan için “İş tanıdığı” demiyor da “İş arkadaşı” diyoruz. Demek ki “arkadaş” kelimesindeki “arka” başka bir kelimeden türemiş. Birkaç etimoloji sözlüğünde, aslında kelimenin doğrusunun “ayakdaş” olduğu, sonrasında ayakdaşın kötü işler için yapılan ortaklığı belirttiğini ve olumlu anlam kazandırmak için de arkadaşın türediği söylenmiş. Görece mantıklı ama “ayak”tan, “arka”ya geçişin zorlama olduğu da çok açık. 

“Arka” kısmına neden bu kadar takıldım? Bana göre “arkadaş” dediğin kişi -ister yakın, ister uzak- arkanda değil yanında yer almalı. Ve elbette arada ortak bir bağ olmalı. Aynı iş yerinde çalışmak, aynı okulda eğitim görmek, aynı dünya görüşüne sahip olmak, aynı takımı tutmak, aynı spor salonuna gitmek v.s… Bu durumların hiçbirinde “arka” fenomeninden bahsedemeyiz. 

Ne zaman kelime dünyasına dalsam her seferinde ne kadar büyük bir mirasın üzerinde oturduğumuzu bir kere daha idrak ediyorum. Hani ne zaman “dil” muhabbeti açılsa Oktay Sinanoğlu türevi kimi insanlar “Türkçemiz yozlaşıyor”, “Türkçesi varken neden başka dilden gelmiş kelimeyi kullanıyoruz” hassasiyeti gösterir ya, ben bu durumu kimi zaman destekler, kimi zaman da karşısında olurum. Diğer dillerle yakınlık kurmak, onlardan kelime alıp kendi diline eklemlemek hazırlopçu olunmadığı sürece her zaman kötü değildir. Mesela “arkadaş” için Farsçada “yaren”, Arapçada “refik” kelimeleri kullanılıyor. Biz her iki kelimeye geçmişten gelen mirastan dolayı aşinayız. Ve yaren de, refik de artık Türkçeleşmiş kelimelerdir. Çünkü biz bu kelimeleri ham bir şekilde alıp kullanmamışız; orijinal dillerinde olmayan şekilde anlam katıp yeni alanlarda kullanmışız. Biz yareni çok daha samimi arkadaşlıklar, dostluklar için kullanıyoruz. Manası arkadaş olsa bile “iş yareni”, “okul yareni” diyor muyuz, hayır. Mesela bence “yardım” kelimesi çok büyük ihtimalle “yaren”den türetilmiş. Hayatınızdaki “yaren” diyebileceğiniz insanları düşünün; mutlaka yaşantınızın bir döneminde “yardım” ettiğiniz ya da yardımını istediğiniz kişilerdir. Yani bir anlamda “kötü gün dostluğu” yaptığınız kişinin adıdır yaren. Eski metinler hariç bugün “arkadaş” için “refik”i kullanan pek yoktur ama biz “refik”ten “refakat” hatta “refakatçı”yı türetip çok farklı anlamlarda kullanıyoruz. Refik, esasında “yol arkadaşı” demek. “Ayakdaş” gibi. Eskiler eşleri için “refikam” yani “hayat yolundaki arkadaşım” dermiş. “Refika”, “refakat” evet aslına sadık kalarak “yol” ile ilişkilendirilmiş ama mesela hastanelerde yatan hastanın bakımını üstlenen, ona göz kulak olan kişiye de “refakatçi” demişiz. “Hastalık yolunda yanında olan kişi” gibi bir anlam çok zorlama değil mi? “Taburcu” mantığı gibi. Eskiden askeri hastanelerde savaş sırasında yaralanan askerler tedavi olduktan sonra tekrar savaşması için taburuna gidermiş. Yani “taburcu”, “tekrardan savaşmaya elverişli hale gelmiş asker” demekken, biz sivil kişiler için de artık bu ifadeyi kullanıyoruz. Yukarda “arkadaş” için “arkamda değil, yanımda olmalı” demiştim, işte Arapçadaki “refik” tam anlamıyla bu yan yana olma halini ifade ediyor. 

Aristo, arkadaş için “allos autos” yani “ikinci ben” kavramını kullanmış. Ataların “bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” sözünün aynısı. (Bu atasözünü de ne zaman duysam oradaki ‘sana’ kısmı kulaklarımı tırmalar. Kesinlikle ‘sana’ yerine ‘senin’ kullanılmalıydı. ‘Bana arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim’ deseymiş daha uygun olurmuş) İlk başta doğru gibi dursa da üzerinde düşününce arkadaşlarım tamamen benim yansımam olamaz diyorum.

Arkadaşlık ilişkilerinde, sık sık başvurduğum Hesiodos’un “yarım, bütünden fazladır” sözü gibi bir durum söz konusudur. Galatasaraylı bir arkadaşım vardır, onunla birlikte maç izlemekten keyif alırım ama aynı arkadaşımla siyasi görüşlerimiz taban tabana zıttır. Galatasaraylı olması, diğer özelliklerine baskın gelir ve ben onunla siyaset ya da uzlaşamayacağımızı bildiğim konulara dair konuşmam. Aynı şekilde dünya görüşü, benimle benzer Fenerbahçeli bir arkadaşımla da futbol muhabbeti yapmam. Yani arkadaşlıkta homojen bir durum yoktur. Bunun için de herhangi birini arkadaşı üzerinden değerlendirmek doğru sonuçlar vermez. Ancak bir özelliği -olumlu ya da olumsuz- çok baskın olan ve çoğu kişi tarafından o özelliği ile bilinen bir kişi üzerinden böyle bir değerlendirme yapılabilir. Mesela bir hırsız, bir katil, çok değerli bir fikir insanı v.s ile arkadaşlık yapılırsa bu şekilde bir görüş belirtilebilir ki o bile sağlıklı olmaz. 

İngilizcede “arkadaş” için kullanılan “friend” kelimesinin kökeni Hindistan tarafından dayanıyor. Orijinal hali “priya” ve bu kelimenin manası “sevgili” demekmiş. 

Farsça, Arapça, İngilizce hepsini birleştirdiğimizde basit ama son derece sahici bir anlam ortaya çıkıyor: “zor zamanda yanımızda olan sevdiğimiz kişi”ye “arkadaş” diyoruz. 

Bunların dışında, insan evvela her gün aynaya baktığı kişiyle arkadaş olabilmeyi öğrenmeli. Çünkü insanı diri tutan özelliği, hayal edip umuda kapılmasıdır. Her türlü arkadaşlık için ikinci bir kişiye muhtacız,  “hayal arkadaşlığı” için ise sadece kendimize… “Hayal arkadaşı” ile arası iyi olanın “hayat arkadaşları” ile arası da iyi olur. 

İyi Pazarlar

Yorum bırakın