MODERN CAHİL

Ben yoğurt nasıl mayalanır bilmiyorum.

Sütü kaç derecede ocaktan almalı, ne kadar beklemeli? Parmakla ölçüldüğünde “serçe parmak dayanabilecek sıcaklık” derler ya, onu bile deneyimlemedim. Peynir nasıl yapılır, bilmiyorum.

Ekmek fırınları sabah kaçta açar, kaçta un kokusu şehre karışır, kaçta hamurlar kabarır? Hiç tanık olmadım. Bir fırının önünde beklemedim hiç, “ilk sıcak” ekmeği almak için.

Ben bir testinin nasıl yapıldığını bilmiyorum.

Çamur ellerde nasıl şekillenir, toprağın hangi hali daha iyi tutar, fırın mı daha iyidir, güneşte mi kurutulur?

Bir ağacı keserken nereye bakmak gerekir, düşeceği yön nasıl tahmin edilir?

Kesilen ağacın dalları nasıl ayıklanır, kabuğu nasıl soyulur, nasıl kurutulur?

Hiçbirini bilmiyorum.

Doğada yürürken mantarları tanımıyorum; hangisi zehirli, hangisi şifalı, hangisi lezzetli ayırt edemiyorum. Gökyüzünde Büyükayı’yı bulabiliyorum belki ama o bilgi beni kaybolduğumda eve götürmez. Yosunlara bakarak yön bulamam.

Ama Üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir derim, ezbere.

Platon’un Devlet’i hakkında fikir beyan edebilirim.

Napolyon’un 1812’de Moskova’dan nasıl döndüğünü anlatabilirim.

Kuantum mekaniğinde Schrödinger’in kedisini, edebiyatta Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını çarpıcı bir biçimde yorumlayabilirim.

Ama çadır kuramam.

Kamp ateşi yakamam.

Bir bilginin kıymetini, üniversite sınavında çıkma ihtimaliyle ölçmüşüm.

“ÖSYM sorsa yapabilir miyim?” demişim.

Hayat sorunca cevap verememişim.

Hayat; ne sıklıkla Kant’ı sordu bana?

Ya da Cümlede Anlam’ı?

Ama bana defalarca nasıl insan olunur, nasıl yaşanır, nasıl ayağa kalkılır onu sordu.

Kaç gram tuz bir turşuyu bozar, bilmiyorum.

Fırtına öncesi havadaki kuşlar nasıl davranır, bilmiyorum.

Yağmur ne zaman yağacak, rüzgar yönünü ne zaman değiştirir, bilmiyorum.

Ama biliyorum ki Descartes şüpheyle başladı düşünmeye.

Nietzsche Tanrı’nın öldüğünü söyledi.

İskender doğuda neden durdu? Çünkü ordusu yorgundu.

Peki ben neden duruyorum?

Çünkü özümden uzağım.

Balık nasıl avlanır, bilmiyorum.

Sazan hangi mevsimde daha çok yakalanır, levrek neye gelir, bilmiyorum.

Ama biliyorum: Osmanlı’da hangi padişah kaç yaşında tahta çıktı.

İkinci Meşrutiyet kaç yılında ilan edildi.

Ama bir domatesin ne zaman ekildiğini, ne zaman sulandığını bilmiyorum.

Tohumu toprağa gömerken hangi dua okunur, hangi umut toprağa karışır, bilmiyorum.

Ben biliyorum sandım.

Bilgeliği unuttum.

Bilgiyi not aldım.

Ama bilgeliği yaşamam gerekiyordu.

Öğrendim ama anlamadım.

Ezberledim ama deneyimlemedim.

Hakkında çok şey bildiğim hayatı, yaşamayı bilmiyorum.

Belki de bu yüzden yorulduk.

Kendimize ait olmayan bilgilerle donandık.

Sanki kimin zihni daha doluysa, onun kalbi daha tam sanıldı.

Oysa benim kalbim eksik.

Doğayı, doğal olanı bilmeyen birinin kalbi eksik kalır çünkü.

Ve yosunlara, yıldızlara bakamayan biri,

Yolunu hep başkalarına sorar…

İyi Pazarlar 

Yorum bırakın