ÇÖKÜŞ…

Demokrasi ile yönetilen toplumlarda iki “atardamar” vardır: “seçilmişler” ve “atanmışlar”. Seçilmişler, halkın iradesinin temsilcileri; atanmışlar ise sistemin işleyişini sağlayan yetkin kişilerdir. Gaziosmanpaşa Belediyesinde yaşanılanlar bu iki kavramın da yetersiz kaldığı yepyeni bir kategori yarattı: “çökülmüşler”.

Gaziosmanpaşa seçmeninin oylarıyla göreve gelen CHP’li Hakan Bahçetepe’nin tutuklanmasının ardından, belediye meclisinde yapılan seçimle AKP’li Eray Karadeniz yeni başkan oldu. Bu kişi ne seçilmiş, ne de atanmış. O, sadece bir “fırsat”ı arkasına alan, halkın iradesinin enkazında boy gösteren birisi. Onu nasıl tanımlayacağız? Ben “çökülmüş” dedim ama “ganimetçi” gibi uyduruk bir kelime ya da bambaşka bir kavram ile tanımlamak mümkün. Tutuklanan başkan suçludur ya da değildir, o kısım ile hukuk ilgileniyor. Ama sanki halkın iradesi tecelli etmiş gibi sevinmeler, en üst makam nezdinde kutlama yapmalar asıl niyeti ortaya koyuyor. Seçilen kişi de Fethullah güzellemeleri yapan bir tip. Gazeteci Barış Pehlivan’ın haberine göre, Ekrem İmamoğlu seçilene kadar uzun yıllar boyunca İSPARK’ta “otopark şefi” olarak maaş almış ve Ekrem İmamoğlu göreve geldikten sonra yapılan denetimlerde bir gün dahi işe gelmediği yani “bankamatikçi” olduğu ortaya çıkmış. Bu haber gerçek midir, iftira mıdır bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: üzerine bir iftira atılmasından daha kötü olan şey, o iftiranın sana yakışıyor olması…

Tüm bunlar yetmezmiş gibi AKP içinden bir vekili canlı yayına çıkartıyorlar, Gaziosmanpaşa’nın AKP’ye geçtiğini söyleyip bu konu hakkında yorum yapmasını istiyorlar ve bende film tamamen kopuyor. Çok değerli vekilimiz önce önündeki telefon ya da bilgisayar aracılığıyla yerel seçim sonuçlarına bakıyor, alınan oyları değerlendiriyor ve CHP’li Hakan Bahçetepe’nin AKP saflarına geçtiğini zannederek “siyasette bu tarz parti değişiklileri olabiliyor” diyor. Aylardır ülke bu tutuklamalarla çalkalanırken, halk adalet arayışında mitinglerde buluşurken, bu vekil en temel gerçeklerden bile habersiz.

Bu habersizlik, sadece bilgisizlik değil. Bu, halktan kopukluğun, gerçeklikten uzaklaşmanın, kendi kurdukları sistemin içinde kaybolmanın göstergesi. Nasıl olur da bir milletvekili, ülkenin dört bir yanından yükselen feryadı duymaz? Nasıl olur da bu kadar büyük bir toplumsal kırılmanın farkında olmaz? Bu soruların cevabı, iktidarın kendisini halkından ne kadar uzaklaştırdığında saklı. Daha birkaç hafta önce, eski Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin “asgari ücreti 22 bin değil de 52 bin yaparsak kira fiyatları 5.000 liradan 15.000 liraya çıkar” sözleri, bu kopukluğun başka bir boyutunu sergiliyor. Ülkenin hiçbir yerinde, bırakın 5.000 lirayı, 15.000 liraya bile kiralık ev yokken; İstanbul’da sıradan bir semtte 1+1 evlerin kiraları 25.000’den başlarken, böyle bir açıklama yapmak, gerçeklikle ne kadar irtibatsız olduklarını gösteriyor. Trajik olan kısım ise kendisine tepkiler gelince Twitter’dan üstenci bakışla sözüm ona düzeltme yaptı.

“Şimdi oldu mu kasıtlı kısıtlılar”… Dil, hem kibirin hem de kopuşun turnusolüdür. Kaldı ki düzeltme yaparken bile hala bilgisizliğine devam edip toplumla hiçbir ilişkisinin olmadığını ifşa ediyor. “Kiralar 10 yerine 25 olur”muş. Zaten oldu, sadece sizler hangi şehrin/ülkenin oksijenini soluyorsanız size ulaşmamış demek ki. Keşke bizler de sizler gibi vurdumduymaz, ülkeden bihaber, kim seçilmiş, kim atanmış, kim hangi makama getirilmiş, kim tutuklanmış, kim serbest kalmış, ekmek kaç liraymış, kiralar ortalama ne kadarmış v.s umursamadan hatta bunlara dair hiçbir bilgi kırıntısını dahi zihnimize yük etmeden mutlu mesut yaşasak…

Oysa bir ülkenin asli meselelerinden biridir bu: Vekaletin içeriği. Birini temsil etmek, onunla aynı nabızda atmaktır. Aynı market kuyruğunda beklemek, aynı fırtınada ıslanmak, aynı pencereden bakınca aynı karanlığı görmek demektir.

Bu durumun en acı yanı, demokrasinin sadece kurumsal olarak değil, zihinsel olarak da çöktüğünü göstermesi. Artık seçimle gelmiş olmak yetmiyor, halkın iradesini temsil etmek anlamını yitiriyor. Önemli olan, hangi sandalyede oturduğun, hangi koltuğu kapabildiğin. Gaziosmanpaşa’da yaşanan bu, sadece bir belediyenin el değiştirmesi değil; demokrasinin temel kavramlarının anlamsızlaştığının somut göstergesi.

Biz kendi içimizde böyle debelenirken, dünyanın başka yerlerinde akıl almayacak durumlara şahit oluyoruz. Mesela İsrail, İran’ın Genelkurmay Başkanı’nı öldürmek için gönderdiği füzeyi o kadar hassas ayarlıyor ki, apartmanda sadece o odaya, sadece o kişiye isabet ediyor. Bu, kullanılan teknolojinin ahlaki boyutu tartışılır elbette ama bilim ve teknoloji ile ne kadar iç içe oldukları da ortada. Biz ise kendi içimizde o kadar parçalanmışız ki, ayağa kalkıp birlikte bir şeyler yapabilecek durumda değiliz. Millet nelerle uğraşıyor biz de “temsil” mi, “tevdi” mi, “tebelleş” mi olduğunu anlayamadığımız kişilerin elinde çırpınıyoruz, yazık…

“Adalet” sadece bir binaya hapsedilmiş kavram değil; bir duygudur. Yerle bir edildiğinde tekrar inşa edilmesi için kanun yetmez; vicdan gerekir, hafıza gerekir. Seçilmiş bir belediye başkanının yerine, meclis içi oylarla belirlenen bir başka ismin gelmesi, halkın iradesini by-pass etmektir. Demokrasi, yalnızca sandıkta başlayıp sandıkta bitmez: Demokrasi, kendisi ile aynı harfle başlayan üç unsurun işlediği bir süreçtir: “Düşünme”nin, “direnme”nin, “düzeltme”nin süreci.

Bir taraftan da böyle durumlar yaşandıkça seviniyorum. Toplumdan izole yaşayan vekillerin, (parti ayırt etmeksizin) siyasetçilerin bilgisizliğiyle, halkın bilinci arasındaki uçurum son derece önemli. Çünkü bu uçurum ne kadar derinse, değişimin ivmesi o kadar güçlü olacakmış gibime geliyor. En azından umut ediyorum 🙂

Umut deyince, en zor zamanların pelerinsiz kahramanları babalarımızın gününü içten sevgilerimle kutluyorum… Kalbimizde yaşayanların ruhu şad olsun!

İyi Pazarlar.

Yorum bırakın