Elif’ce Fikret Mualla 🎨🌄🌠🎆

Elif’ce Fikret Mualla 🎨🌄🌠🎆

Elinden çıkma renk cümbüşü, mutlu, yaşama sevinci dolu, gezintiye çıkmış ailelerin, dans eden insanların, baloncuların, rengarenk gravürlerin ardında ‘bohem’ denilen dramatik bir hayat. Yaşama sevincini resimlere aktaran küskün, hırçın bir çocuk… Onun resim çizgisinin genel görünümü ile resimde moda akımlardan etkilenmemesinin ardında hiç büyümeyen bir çocuk yatıyor.

Fikret Mualla’dan sözediyorum, yaşamı resim tarihinde bir mitoloji gibi görülen Türk ressamdan. Sanıldığının aksine soyadı Saygı idi, 1903 de kız bebek olarak gelmesi beklenen, ismi hazır bebeklerdendi. Fikret ismini babası başına ekledi sadece. Moda doğumludur, çocukluğu o çevrede geçmiştir. Galatasaray lisesine yatılı verildiğinde, dayısı Hikmet Topuzer’in (futbolcu olmasının yanısıra Fenerbahçe’nin halen kullandığı amblemi çizen kişidir) etkisinde futbol düşkünü bir çocuktur. 12 yaşında futbol oynarken sağ ayak bileği kırılınca hayatı değişir. Sağ bacağı kısa kalmış, o kaza hayatı boyunca taşıyacağı bir iz bırakmıştır çünkü. Topallayarak yürümesi onun içine kapanmasına neden olur. Üç sene sonra talihsiz bir olay daha yaşar. Avrupa’dan yayılan İspanyol gribine yakalanır. Hastalığı boyunca başucunda bekleyen anne ve anneannesine bulaşması üstüne ikisini de peş peşe kaybeder. Düşkün olduğu annesinin ölümüne sebep olmak gibi bir düşünceyle sıkılır yüreği. O sessiz sakin çocuk gitmiş, suçluluk psikolojisi baskın hırçın, agresif bir çocuk gelmiştir. Annesinin ölümünün kırkı çıkmadan babasının genç bir hanımla gelmesini kabullenemez, onu tekme tokat

evden kovduğu söyleniyor. Babası çok geçmeden Fikret Mualla’nın kolay kabullenebileceğini düşündüğü akrabalarından biriyle tekrar evlenir. Asla kabullenemez bunu Fikret Mualla. Evdeki tatsızlığın uzaması üstüne, babası onu Almanya’ya mühendislik okumaya gönderir. Mühendislikten çok resim ile ilgilendiğine orada karar verecektir. 1921 yılında mühendislik yerine Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi görmeye başladı. Resim yeteneğinin farkına vararak kısa zamanda güçlü bir desen bilgisi edindi. Başarılı resimlemeler, moda çizimleri ve gravürler yaptı, desenleri dönemin önemli Alman dergilerinde yayınlandı.

Henüz 25 yaşındayken alkolün hayatını etkilemesi nedeniyle, alkol tedavisi gördü. Alkol, yaşamının son evresinde felç görüp, yatalak olduğu zamana kadar, hayatına sıklıkla girip, çıktı. Daha sonra Almanya’dan Fransa’ya geçti, Paris’te Montparnasse ve Saint Germain gibi sanat çevrelerinde yaşadı. Orada, ressam Hale Asaf’la tanıştı. O, karşılık bulamadığı buruk aşkıdır, 32 yaşında kanserden vefat etmiştir. Paris’te sürekli resim yapan Fikret Mualla, resimlerinin çok ilgi görmemesi üzerine maddi sorunlar nedeniyle Türkiye’ye döndü. 1934’de Ayvalık’a resim öğretmeni olarak atandı ama memuriyet ona göre pek değildi. “ Elektrik olmayan bir yerde resim öğretmenine ihtiyaç yoktur” deyip istifa etti ve İstanbul’a döndü. İşte bu dönem ve sonrası sanatçının hayatı boyunca yaşayacağı ve yaşama tutunmak için resmine sarılacağı maddi zorlukların başlangıcıdır. Ayasofya civarında bir yurtta kaldığı bilinen sanatçı yemek ve alkol tüketimi için sık sık Beyoğlu’na gider ve düşük ücretlerle satıp hayatta kalmak amacıyla sürekli resim yapar. O dönemde Semiha Berksoy ile yolları kesişir.

Mualla, Lüküs Hayat, Deli Dolu, Saz Caz gibi operetlerin kostümlerini çizer ve böylece Berksoy’la olan dostluğu ilerler ve aynı çevreden olan Nazım Hikmet, Hakkı Baltacıoğlu, Abidin Dino, Fikret Adil, Suat Derviş gibi isimlerle tanışır. Nazım Hikmet’in “Benerci Kendini Nasıl Öldürdü” adlı oyunu ile “Varan 3” adlı şiir kitabını resmeder.

1936 da bir akşam Galatasaray’da bir meyhanede içerken aynı zamanda öğretmeni olan Arthur Kampf’ın Atatürk portresini yüksek sesle eleştirmeye başlar. Çevresindekilerin yanlış anlaması ve polise şikayeti üstüne Atatürk’e hakaretten tutuklanır. Sanat çevresinden dostlarının sayesinde Bakırköy akıl hastanesine yatarak cezaevine girmekten kurtulur. Hastanede yattığı serviste Neyzen Tevfik ile tanışır. 27. serviste bir garip ikili, Neyzen ney çalar; Mualla ise bulduğu her kağıda desenler, çizimler, illüstrasyonlar yapar. 9 ay sonra çıkar.

Babasının ölümü ve kalan mirasıyla hayatının 26 senesini geçirdiği Paris’e Seine nehrinin sağ tarafına taşınır. Alkol, maddi sorunlar burada da peşini bırakmaz. Resim yaparken tanıştığı Picasso’nun kendisine hediye ettiği resmi yiyecek, içki almak için sattığı söylenir. Rouet çıkmazındaki meyhanelere boğazına kadar borçlanmış, yerdeki izmaritleri toplayarak piposuna tütün koyacak kadar düşkün durumdadır. Yine de kendini ve resim çevrelerine kabul ettirmeyi başarır. 1962’de alkolün neden olduğu tahribatla felç geçirir. Resimlerini seven ve satın alan Madam Angles’ın koruması altında resim yapmaya devam eder. 19 Temmuz 1967 yılında, eserleri Fikret Moualla imzasıyla pek çok Parisli, Londralı ve İstanbullu sanatseverin duvarlarını süslerken, sanatçı ise hiç kimseden göremediği saygıdan yoksun bir şekilde Fikret Mualla olarak sessiz sedasız hayata gözlerini yumar ve Alp Dağları’nın eteklerindeki kimsesizler mezarlığına defnedilir. 1974 de Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün devreye girmesiyle Karacaahmet mezarlığına defnedilir.

“Resim yapmak, resim yaptırmak zengin cemiyetlerin lüksüdür. Öyle ise ben bu lebbeykçi ruhlu cemiyette, şüphesiz ki bir ucubeyim.” diyen Fikret Mualla’nın 64 yıllık yaşamında yaptığı binlerce resim onun ruh huzurunu temin etme yoluydu. Burada paylaşmadığım aykırı davranışları bile o kadar çocuksu ki.. O büyümeyen bir çocuk, tanıyanların çok sevdiği bir dost ve vazgeçmeyen, hayata boyun eğmeyen bir sanatçı idi. Bakımsız mezarına selamlar olsun!

Sevgilerimle 💝

#elifgilbazata #fikretmualla #fikretmoullasaygi #bohemressam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s