Koku…🌸

Patrick Süskind; Alman yazar, inzivaya çekilmiş gibi bir hayat yaşayan, komşularının dahi görmediği söylenilen, ödüllerini almaya bile gitmeyen bir yazar. Şu anda 70 yaşında.. Kitaplarında takıntılı karakterler göze çarpar. Onun yarattığı Jean-Baptiste Grenouille dünyaca üne kavuşmuş, çok ilginç bir obsesiftir. Çünkü o ‘Das Parfum’ (Koku) ‘un ana karakteridir.

Dünya edebiyatının bana göre en çarpıcı eserlerinden biridir; Das Parfum (Koku) sonradan sinemaya uyarlanarak milyonlarca insanı tam kalbinden vurmuştur.

Konusu, betimlemeleri ve özellikle final kısmıyla yazın dünyasının zirvesine çıkmış bir eser. Bilmeyenler için çok detaya girmeden kitabı birkaç cümle ile özetlemek gerekirse; 18. yüzyıl Fransa’sında yaşayan Jean-Baptiste Grenouille’in her şeyin kokusunu duyumsamak gibi müthiş bir özelliği vardır. Sorunlu bir çocukluk geçiren ve insanlara tuhaf gelen hareketlerinden dolayı bulunduğu ortamlarda dışlanan, sevgiye aç Grenouille, bir gün Paris sokaklarında gezerken 15 yaşlarında genç bir kızın kokusunun büyüsüne kapılır. Bugüne kadar aldığı tüm kokular onun için anlamsızlaşır, değersizleşir. Kızı koklamak için kıza sokulur ve kızın çığlık bile atmasına fırsat vermeden kızın boğazını sıkarak onu öldürür. Kızın ölmesi Grenoille’nin umrunda değildir.Tek korkusu o güzel kokuyu kaybetmektir. Kızı soyar ve dakikalarca onu koklar. Grenouille, bütün vücudunu bu kokuyla doldurur. Artık yeni bir hedefi vardır, dünyanın en iyi parfümcüsü olmak. Parfümcüleri gezer, oradaki kokuları öğrenmeye çalışır. Derken bir vesile ile dönemin en meşhur parfümcüsünde işe başlar ve ustasından kokuları damıtmayı ve muhafaza etmeyi öğrenir. Ustası Baldini bir maddeden koku elde etmek için başka bir yol daha vermiştir. Bunlardan biri sıcak çiçekleme, diğeri soğuk çiçekleme, bir diğeri de yağ içinde çiçekleme. Grenouille’nin “Nerede?” sorusunu Baldini, “Güneyde, en başta Grasse şehrinde.” diye yanıtlar. Grenouille, hedefine ulaşmak için ilk defa Paris’in dışına çıkar. Hayatında ilk kez serbest kalır. İnsanlardan uzaklaşır. Hatta o kadar uzaklaşır ki tek bir insan kırıntısının olmadığı yerlerde dolaşır. Çünkü insan kokusunun onu rahatsız ettiğini fark eder. Kokulardan ve insanlardan uzaklaştıkça rahatladığını fark eden Grenouille bir mağara bulup orada yaşamaya başlar. Ne bulursa onu yer ve sadece insani ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıkar. Burada bir şeyi fark eder: kendi kokusu yoktur. Grasse şehrine gider. Burada halkın arasında gezerken, bir evin duvarının ardından yıllar evvel kızıl saçlı kızdan aldığı kokunun aynısını duyumsar. Bu duvar ardındaki kızın bir iki yıl sonra muhteşem bir kokusu olacağını tahmin eden Grenouille, bu zaman dilimi içinde kokuyu saklamayı iyice öğrenmeyi planlar çünkü bu sefer gerçekten bu kokuya tamamen sahip olmak ve bir daha kaybetmemek ister. Bazı hayvanların üzerinde deneyler yapar ve canlılardan koku alıp saklama işlemini tamamen öğrenir. Ama onun istediği genç kız kokusudur ve bu uğurda tam yirmi beş genç ve bakire kızı öldürür. Ve nihayet kokuyu elde eder. Bu sırada halk panik içinde katilin kim olduğunu bulmaya çalışır. Son kızı öldürdüğü sırada kendini ele verir ve halk onu linç etmek ister. Meydanda toplanan halk öfkeyle ona bakarken o elde ettiği kokuyu üzerine sürer. Koku o kadar muhteşemdir ki hepsini kalp çakrasından yakalamıştır ve meydandaki herkes kendinden geçmiş bir halde soyunmuş, meydanda ‘Seni Seviyorum’ çığlıklarıyla karmaşık bir durum yaşanmaktadır. Hepsi eşsiz bir hazzın doruklarındadır. Grenouille oradan kaçar. Herkes meydanda çırılçıplak bir halde uyandığında şok geçirip birbirinden kaçar ve kimse birbirine bu olaydan bir daha bahsetmez.

Grenouille mutsuz bir şekilde o şehirden ayrılıp Paris’e gelir. Dünyanın en harika kokusunu yapmak da insanları önünde diz çöktürmek de bir şey ifade etmez çünkü bir insanın kendi kokusu olmadıktan sonra başka kokularla Tanrı gibi gözükse de ne fark eder diye düşünür. Artık her şey gözüne sahte gibi görünür. Zira bir koku ile her şeyi değiştirdiğini fark etmiştir. Bu mutsuzluk dünyadan yok olma isteğine dönüşür ve kalabalık bir meydanda elindeki şişeyi başından aşağı boca eder. İnsanlar ona dokunmak, ondan bir parça almak için hamle yapar, izdiham çıkar, halk onu parçalar ve Grenouille’den geriye bir şey kalmaz.

Anne karnında en önce gelişen duyu olan koku duyusu aynı zamanda beyinde talamusa uğramadan direkt koku korteksine giden tek duyudur. Bilindiği gibi talamus, vücuda gelen uyarıları filtreleme özelliğine sahiptir. Bu durumda koku duyusu, diğer duyulara nispetle daha özgür, daha sıradışı ve daha asidir diyebiliriz. Kokunun herkesçe bilinen temel fonksiyonlarının yanında, henüz tam anlamıyla kanıtlanmamış olsa da özellikle hayvanlarda ve bakterilerde aktif olan “feromon” hormonunun insanlarda da var olduğu düşünülmekte. Nedir feromon hormonu, açlık ve cinsellik gibi içgüdüsel durumlarda hayvanların salgıladığı hormon. İnsanlarda da aşk, korku, nefret gibi durumlarda salgılandığı düşünülüyor, bir farkla: bu hormonun çalışması için iki taraflı salgılama gerekiyor. Yani siz birine aşıksanız ya da nefret ediyorsanız, onun da size aşık olması ya da nefret etmesi gerekiyor. Bu durumda da bu hormon platonik olanı reddediyor. Tabii yukarda da belirttiğim gibi bu hormonun insanlarda var olduğuna dair kesin kanıt yok. Şahsi kanaatim ise insanlarda böyle bir hormon var ama hayvanlardaki gibi son derece gelişmiş bir yapıda değil. Mesela 1800’lü yıllarda Ludwig Jacobson tarafından keşfedildiği için “Jacobson organı” diye bilinen, hayvanların havadaki fenomonları algılamalarını sağlayan koku organı insanda da burun kemiği altında gömülü halde bulunuyor. Ama tamamen körleşmiş, işlevini kaybetmiş durumda. Bilim insanları “altıncı his” diye tanımlanan duygunun bu organdan kaynaklanabileceğini düşünüyor ve bu yönde araştırma yapıyor.

Edebiyat, sanat, bilim v.s hepsi bir tarafa annenin, evladın, kağıdın, sıcak ekmeğin, sokağın, şehrin kokusunu duyumsamak, içine çekmek büyük nimet. “Söz”ün uçtuğu, “yazı”nın kaldığı yerde, “koku” unutulmaz olandır…

Yazıyı Aziz Nesin’in, beş duyuyu anlattığı “Acılı Gecenin Bitiminde” adlı şiirinin bir kısmıyla bitirmek istiyorum:

“… yaşadığımı koklamak istiyorum,

Bir koku uzaktan, yakından ya da kendimden.

Kulak memelerinde şebboy,

Saçlarında o koku

Ki öptükçe, öpüldükçe büyüyen.

Her yel estikçe getirir düşlerime,

Koklarım çok uzaklardaki anılardan seviyi,

Bir yel esmiş mi esmemiş mi,

Bir kıpı dal oynasa,

Bir yaprak kıpırdasa,

Duyulur duyulmaz olsa da,

İçimdeki mağaralarda besler, büyütürüm.

Her ne olursa olsun bir koku,

Yeter ki bana ispat etsin yaşadığımı..

En sevdiğiniz kokularla, keyifli bir Pazar dileğiyle..

Sevgilerimle 💝

İstanbul gibi kokmak…

Benim son gözdem..

#dasparfum #parfüm #koku #patricksüskind #grenouille #Jacobsonorganı #istanbulgibikokmak

4 Comments

  1. Benim icin cok onemli. Unuttugum bir seyi koku ile hatirlayabilirim. Bi sey izlerken ekrandaki nesnenin kokusunu direk burnumda duyarım..en ünlü markanin en ünlü parfümü herkeste farkli kokar . Okumadim, neden erteledim bilmiyorum. Belki de iyi bir koku alıcı olarak, kendimden korktugum icindir 🙂 kalemine saglik bitanem 💮💮💮

    Liked by 1 kişi

    1. Filmi de çok başarılı.. Önemli gün ile birlikte koku hafızan var demek ki. Ne güzel bir özellik. Çok teşekkürler bitanem, inceliğine aynı şekilde yanıt veriyor, kalpten sevgi ve iyi dileklerimi iletiyorum. Sen iyi ol, herkes iyi olur..🙏🏻🧿🌸❤️

      Liked by 1 kişi

  2. Filmi izlerken de aynen bu sekilde etkilenmiştim. Annemin, oğlumun, eşimin, hatta evimin bile kokusu özeldir ve çok etkilenşrim kokulardan… Diline kalemine saglık canım ❤️ ❤️

    Liked by 2 people

    1. Özlem’cim çok teşekkürler, sen zaten çok duygulu ve etraftaki pozitif enerjiyi seven ve arttıran birisin. Koku hissetmenin senin için önemli olduğuna şaşırmadım. Keyifli haftalar diliyorum canım❤️❤️❤️

      Beğen

Yorum bırakın