‘Şişman tavşanın peşinden düştüğü delikte ayağa kalkan Alice masanın üzerindeki altın anahtarı aldı, küçük kapıyı açtı. Ancak, bu kapıdan geçmesi mümkün değildi çünkü kapı çok küçüktü. Burada üzerinde “beni iç” diye yazan bir şişe vardı. İyice kontrol ettikten sonra içti. Çok lezzetliydi. Küçüldükçe küçüldü. Bu sefer de anahtarı masadan alamadı çünkü anahtar çok ağır geliyordu. Sonra kendisini toparlayınca, masanın altında “Beni ye” diye yazan bir çörek gördü ve son kırıntısına kadar yedi. Büyüdükçe büyüdü, üç metre oldu Alice’. Dünyadaki pek çok çocuk ve yetişkinin kafasını allak bullak eden Alice ve şişman tavşan nasıl bir halet-i ruhiye ile yaratılmıştı? Yazar Lewis Carroll’un ilhamını muzdaripi olduğu nörolojik hastalıktan aldığı düşünülüyor; migren atakları ve sendromundan!
Lewis Carroll’un komplike migren atakları esnasında yalnızca ağrı değil temporal lob epilepsisi ihtimali olan görsel ve algı bozukluğu nöbetlerini de çekiyordu. Carroll’un gözleri bozuk değildi ama perspektif algısında sorun yaşıyor, görsel olarak yanıltıcı sanrılarla boğuşuyordu. Hikayedeki olayların, bu nörolojik hastalıkla benzerliği ilk kez psikiyatrist Dr. John Todd tarafından gözlemlendi ve Carroll ‘un ölümünden yaklaşık 60 yıl sonra adı konmuş oldu: Alice Harikalar Diyarında sendromu! (AIWS)
Bu sendrom, gözlerle beyin arasındaki sinyallerin tam ve doğru çalışmamasından kaynaklanan, nedeni ve tedavisi tam olarak bilinmeyen nörolojik bir hastalıktır. Belirtilerin en başında vücut şeklinde farklılıklar görmek, özellikle el ve ayakların vücuda göre orantısız büyüklükte olduğu sanrısı gelir. Hastalar aynaya baktıklarında kendi el ve başlarını olduğundan büyük görebilirler. Ayrıca başka nesnelerin büyüklük ve yakınlık algısında yanılabilirler. Bu sanrılarla yaşadıkları dünya korkutucu ve acımasızdır çünkü gördüklerinin gerçek olmadığı düşüncesi delirdiğine inanmasına neden olabilir. Sadece görsel değil işitsel olarak da sanrıları vardır. Korku krizleri, derin şaşkınlık ve aklını kaçırmış gibi hissettiği çaresizlik….
Sizce Carroll bu dünyayı nasıl harikalar diyarına çevirebildi? Yarattığı dünya çocuk yaşlarımda benim için şaşkınlıktı, sürprizlerle doluydu. Yaşadığını hissettirmek bu olsa gerek..
Yapılan bir çalışmada bu sendromu yaşayanların bir kısmında, migren, kafa travması ve psikoaktif ilaç kullanımı tespit edilmiş. Beyin tümörleri de bir başka neden olarak kabul ediliyor. Beyindeki olağandışı elektriksel aktivite nedeniyle, görsel algıyı deneyimleyen kısımlarına anormal kan akışı ve harikalar diyarı!
Görsel sanatlarda ilhamını migren ataklarından almış pek çok eser bulabiliyoruz. Örneğin Vincent Van Gogh; onun için baş ağrısı ve acı gölgesi gibiydi. Kulağını yine bu şekilde bir kriz esnasında kesmişti. Migren aurasını sanatına yansıtan bir diğer isim Claude Monet. Migren çeken biri bu farkı daha çabuk hissedebilir.
Gerçek şudur ki, ölümsüz eser ve icatlar bırakan dehaların pek çoğunun beyinsel aktiviteleri, delilik, obsesiflik çizgisinde dolaşmalarına ve farklı bir perspektifte etrafı algılamalarına neden olmuştur.
21.yüzyılda modern sanata farklı bir yorum getiren Kolombiyalı görsel sanatlar sanatçısı Fernando Botero’nun perspektifine bakın.. Özgün, farklı bir görsel algı..
‘Sanat bir deformasyondur’ diyebilir miyiz bilemiyorum ancak aynı yoldan yürüyen insanların farklı algılarıyla zenginleşen görsel, işitsel ve zihinsel şölenlerle hayatın güzelleştiğine inanıyorum. Bence sanat, acılarla beslenmiş bir ‘harikalar diyarı’ dır..
Keyifli, mutlu bir Pazar dileğiyle..
Sevgilerimle
#aliceharikalardiyarındasendromu #aiws #migren #fernandobotero #migreninsanataetkisi
Elifcim “Alice harikalar diyarında sendromu “başlıklı yazını ilgiyle ve merakla okuduktan sonra , gerçekten muhteşem bir yapıya sahip beynimizin neleri başarabildiği konusunda bilebildiklerimiz ve henüz bilemediklerimizle şaşırmaya devam ediyoruz .”Beynimizin sadece yüzde 10 unu kullandığımız “ bilgisinin aksine ,hergün yeni bilgileri depolayabiliyor ve zamanı geldiğinde bu bilgileri hatırlamamıza olanak sağlıyor .Beynin ağırlığı vücut ağırlığımızın yüzde ikisi yani ortalama 1.4 kilo. Fakat aldığımız besinlerin yüzde 25’ini beyin kullanıyor. İnanılmaz tüketici bir organ. Yine vücudumuzdaki kanın ve oksijenin yüzde 25’ini beyin tüketiyor. İnsan beyni gerçekten yeryüzündeki en karmaşık şeylerden birisi. Peki insan beyninin bir sınırı var mı? İnsan beyni ile ilgili çalışmalarını sürdüren bilim insanları bugün, insan insan beyni daha önce düşünülene göre 10 katı daha fazla depolama kapasitesine sahip olduğu ve insan beyninin kapasitesi, anıları saklamaktan sorumlu beyin bağlantıları sinapslar ile hesaplanabildiğini
ortaya koyuyor ve bu sinapsların her biri 4.7 bit’lik bilgi saklayabiliyor.
BeğenBeğen
Nuray teyzecim yorumunu ben de aynı şekilde ilgi ve merakla okudum. İleride beyin hakkında daha fazla bilgimiz olacağına inanıyorum. Beynimizdeki alanların bir kısmını kullandığımız bilgisi safsatadır ancak kapasitenin gelişebileceğine dair kesinlikle umut besleyebiliriz diye düşünüyorum. Beynimizin tüketici olma konusunda hakkı var çünkü hiç bir şey yapmadığımızı düşündüğümüz anlarda bile oldukça meşgul durumda. Hiç bir aktivite olmadığında bile Nefes alma verme ve sonradan yapılacak işleri organize etme ile ilgilenen bu muhteşem koro şefine hayranım ben de. Çok teşekkürler yorumun İçin öpüyorum pamuk teyzecim😘🥰😍❤️
BeğenBeğen