“Ebedi (ölümsüz) fotoğraflar” olur da “edebi fotoğraflar” neden olmasın? Evet, kulağı biraz tırmalıyor ama şu fotoğrafa başka hangi isim verilebilir ki?

Öncelikle Türk edebiyatına yön veren bu güzel insanların bir arada olduğu fotoğrafın çekildiği mekanı tanıyalım. Fotoğraf, Osmanlı döneminde padişahların ordu ve diğer alayları izlemek için konuşlandığı Alay Köşkü’nde çekilmiştir. Bu köşk, 1926 yılında bizatihi Atatürk tarafından Güzel Sanatlar Birliği’ne tahsis edilmiştir. Birliğin Edebiyat şubesi 1928 yılında kurulmuş olup ilk kongresini de aynı yılda yapmışlardır. İşte bu fotoğraf da o ilk kongre öncesi çekilmiştir. Bugün bu köşk Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müzesi adıyla yaşamına devam etmektedir.

Fotoğrafın ilk sırasında yer alan beş değerli edebiyatçı Yedi Meşaleciler olarak da tanınan grubun üyeleridir. Fotoğraftan da anlaşılacağı üzere hepsi çok genç. Mesela Ziya Osman Saba o tarihte henüz 18 yaşındadır. 21 yaşında olan Yaşar Nabi Nayır Türkiye’de en uzun soluklu yayınlanan dergi olan Varlık Dergisi’nin de kurucusudur. Varlık Dergisi’nin Türk Edebiyatı’ndaki rolü tartışılmaz. Bugün şiir denilince akla ilk gelen isimlerden olan Orhan Veli Kanık, Attila İlhan, Cahit Sıtkı Tarancı, Ece Ayhan hatta Yaşar Kemal, Aziz Nesin v.s gibi isimler ilk eserlerini Varlık Dergisi’nde yayınlatmışlardır.

Fotoğrafın ikinci sırasının en başında bulunan ve kadraja zoraki girmiş gibi duran, “yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanılır” sözünün sahibi Peyami Safa “ölüm”ün, zor hayatın olgunlaştırdığı biri. Cahit Sıtkı Tarancı’nın dediği gibi: “Peyami Safa’nın yazdıklarını daha iyi anlamak için hayatını bilmek gerekir”. 1.5 yaşında babasını kaybetmesi, küçük yaşlarda kemik veremine yakalanması ve bu yüzden okul hayatına devam edememe, iki kardeşinin vefatı, 30 yaşında annesini kaybetme, eşinin felç geçirmesi, askerlik görevini ifa eden oğlunun kaybı. İnsan bu kadar acıya nasıl dayanır? Peyami Safa da çareyi yazmakta bulmuş. Sürekli ve her türden eserler vermiş. Tabii yaşadıklarının da etkisiyle büyük gel-gitler yaşamış. Mesela hayatının bir bölümünde en yakın arkadaşı Nazım Hikmet iken, bir kısmında Necip Fazıl Kısakürek olmuş. Nazım Hikmet demişken, fotoğrafta yer alan iki kadından biri olan ve Avrupa’ya muhabir olarak giden ilk kadın gazeteci Suat Derviş, Nazım Hikmet’in ilk aşkıdır. Tabii bu aşk platonik düzeyde kalmış ama Suat Derviş’in gazetelerde çıkan yazıları Nazım Hikmet sayesinde olmuş. Fosforlu Cevriye karakterini de ortaya çıkaran (kendini anlattığı söylenilir) Suat Derviş’tir.

Nazım Hikmet’in bir diğer yakın arkadaşı, hatta Moskova’ya birlikte gittiği yoldaşı Vala Nurettin fotoğrafın en üst sağ kısmında. Yıllar sonra “Bu Dünyadan Nazım Geçti” diye bir eser çıkaracak ve Nazım Hikmet’e dair ne varsa anlatacaktır.

Vala Nurettin’in hemen yanında bulunan Fahri Celal Göktulga, kongreye katılan tek doktor. Uzmanlık alanı olan psikiyatriyi, öykülerine de yansıtmış ve birçok değerli edebiyatçının takdirini kazanmıştır. Fotoğrafta da yer alan ve ilk psikolojik roman olarak bilinen Eylül’ün yazarı Mehmet Rauf, Fahri Celal’in Kına Gecesi kitabını: “Hikaye dünyasında görülmeyen yeniliklerle dolu bir sanat eseri” diye tanımlamıştır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin Başhekimliğini yaptığı dönemde, bir dergide gördüğü Rodin’e ait diye bilinen ancak büyük oranda Camille Claudel’e ait Düşünen Adam heykelini hastane önüne yaptırılmasını sağlayan kişi de kendisidir. Heykelin yapılma sürecinin de ayrı bir hikayesi vardır. Bunu da belki ilerleyen dönemlerde paylaşırım.

Fotoğrafta en muzip gülüş, eserlerine de yansımış olan Hüseyin Rahmi Gürpınar’a ait. Onun hayatı ve alışkanlıkları da çok enteresandır. Mesela en büyük hobileri dantel işlemek, yemek yapmak. Hatta onun yaptığı reçeller çok meşhurmuş. Yemek konusunda o kadar hassasmış ki, bir yere yemeğe davet edilmişse, kendisi yemek yapar götürürmüş. Heybeliada’da yaşadığı için ada kadınları yemek tarifi almak için kendisine gelirmiş. Hiç evlenmemiş, evinde birçok kedi beslermiş. Öyle ki tek vasiyeti: “Kedilerime iyi bakın” olmuş.
İnsan böyle güzel bir fotoğraf bulunca bu değerli insanların hepsine dair birkaç şey yazmak istiyor ama yazı uzun olunca okuyan için işkence olabiliyor. Bu yüzden Florinalı Nazım’a dair birkaç şey anlatıp yazıyı sonlandırayım. Florinalı Nazım çok ilginç bir karakter. Geçmiş zaman edebiyat trolü desek yeridir 🙂

Gazetelere kendisinin ne kadar büyük şair olduğuna dair ilanlar veriyor. Kendisini şair-i azam olarak bilinen Abdülhak Hamit’in varisi sanıyor. Şiirin büyük ustaları Tevfik Fikret, Samipaşazade Sezai hatta Peyami Safa gibi isimler kendisini ironik bir biçimde “şiirin kralı” olarak nitelemişler, bu abimiz de bu sözleri ciddiye alarak çok kötü şiirler yazmış. Öyle ki Abdülhak Hamit kendisine “n’olur şiir yazma mübarek” demiş 🙂
Keyifli bir Pazar dileğiyle,
Sevgilerimle 💖
#peyamisafa #hüseyinrahmigürpınar #suatderviş #FlorinalıNazım #FahriCelalGöktulga #YaşarNabiNayır #ValaNurettin
Elifcim edebiyat sevgin ,yazma tutkusu ve becerisiyle kalemin ışıldamaya devam ediyor. Yazında bahsettiğin resimde yer alan ülkemizin değerli insanları bir toplumu bir araya getiren bilgi birikimini aktaran kültür elçileridir. Edebiyat düşünce ve duyguların etkili ve güzel bir biçimde anlatma sanatıdır. Dili sevdirmek , dilin düzgün şekilde kullanılmasını öğretmek ,duygu ve düşüncelerini etkili bir şekilde ifade edip güzel yazılardan hoşlanma duygusunu aşılamaktır.
. İnsanın kendisini, çevresini, doğayı ve dünyayı tanıması, değerlendirmesi ve duyarlık kazanması için, edebiyat büyük önem taşır .
BeğenLiked by 1 kişi
Bir kelime için senelerce bekleyen edebiyat sanatçıları var. Zor iş edebiyat, özellikle bu ülkede.. Canım teyzeciğim yorumlarından büyük keyif alıyorum. Çok teşekkürler, verdiğin kadar senin de güneşin çok olsun. Sevgilerimle💖
BeğenBeğen
No hoş bir resim, Yaşar Nabi Nayır’ı görmek çok güzel. Teşekkürler paylaştığınız için.
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim 🙏🏻 beğenmenize sevindim
BeğenBeğen