John Berger’in ‘Görme biçimleri’ kitabı şu sözlerle başlar: “Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir. Ne var ki başka bir anlamda da görme sözcüklerden önce gelmiştir. Bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek buluruz. Bu dünyayı sözcüklerle anlatırız ama sözcükler dünyayla çevrelenmiş olmamızı hiçbir zaman değiştiremez. Her akşam güneşin batışını GÖRÜRÜZ”
Gerçek hayatta görmeyi sevdiğimiz şeyleri sanat eserlerinde ararız. Bu çok doğal görünen tercih, bize yakın gelene eğilime sürüklerken, önümüzü kapatabilir.

Francisco Goya, modern resimin babası kabul edilen İspanyol ressam, zamanının sansürsüz tanığıdır, iradesi hür ve güçlü bir haberci gibidir. İnsanoğlu hayalleriyle birlikte gördükleriyle kuşatılmıştır. Goya’nın sanat hayatının 1808’de patlak veren İspanya Bağımsızlık Savaşının getirdikleriyle fazlasıyla etkilendiğini söyleyebiliriz. Ölümünden yıllar sonra yayınlanan 1810-1815 arası İspanya’da yaşananları resmettiği ‘Savaşın felaketleri’, tarihsel belge, bir tutanak gibidir.
Siyah beyaz 82 gravür, dönemin vakanüvisinin ellerinde, onu gören gözlerle empati kurmaya çalışmanın bile kalbe dokunduğu bir yaşam sahnesinin ‘an’larıdır. Goya bu resimlerini kısa notlarla isimlendirmiştir: ‘Onu gördüm’ ‘ Hem de bunu’ ‘Her şey altüst oldu!’ ‘Mezara’, ‘Üst üste ölüler’ gibi..
Aşağıdaki resim, Fransız işgalcilerin, bıçak, makas gibi mesleki alet ve gereçler dahil silah taşıyan her İspanyolun ölüm cezasını çarptırılmasına dair uygulamasını belgeliyor. Mengene direğinde bir İspanyol, üstünde infaz bildirimi ve boynunda idamına neden olan ustura! Altında Goya’nın notu: Por una navaja: Bir ustura için!

Aşağıda Fransızlar tarafından kılıçla öldürülen bir direnişçiyi resmedip şunu demiştir: Esto es malo: Bu kötü bir şey!

Ağaç gövdesinde kazığa oturtulmuş, kolları kesilmiş bu beden için de : Esto es peor: Daha kötüsü! der.

Şeytani bir varlığın dağıttığı kararlara itaat eden, sıraya girip kaderinin ‘açlık, sefalet, hastalık’ olarak açıklanmasını acziyetle bekleyenleri resmettiği bu eserde önemli bir detay var: Kurt şeklinde imgelenen varlık parşömene bir yazı yazıyor: “misera humanidad, la culpa es toya” bunun da manası şöyle: “sefil insanlık, bunlar senin suçun” Altına düştüğü notta demiş ki: Esto es lo peor: bu, en kötüsü!

Aşağıdaki eserinde sefaletin ve muhtaçlığın esaretine tanık olmaktasınız. Bunun adı ise: Lo peor es pedir: En kötüsü dilenmek!

Bugüne gelelim: baharı bizden alan Corona günlerine. Goya belki de bizim gözlerimizle görseydi şunu diyecekti: Ölüm kötüdür, tedbir almayıp öldürmek daha kötü! Kendi sonunu bilinçsizce hazırlayan gözü kara cehalet kötünün kötüsü! İşkur’un önünde aş için iş beklemek, eve ekmek, çocuklara istediklerini götüremeyip her gün ölmek en kötüsü!

Dillenmemiş yardımlar ise en güzeli!
Sağlıklı, mutlu bir Pazar günü dileğiyle 💝
#goya #corona #savaşınfelaketleri #johnberger
Elifcim yazını okudum kalemine sağlık . Yazını üç kelime ile özetlersek savaş , sefalet , cehalet olurdu . Yüzyıllardır dünyanın neredeyse her yerinde nice savaşlar yapılmış, her fırsatta herhangi bir durumu gerekçe sayarak bir devlet, yanındaki komşu devlete savaşlar açmış . Peki savaş kime yarar ? sorusunu sorsak yanıtı ; devletleri, alt ve üst kurumları yönetenler ve özellikle üretim araçlarını ve kapitali elde bulunduran sermaye kesimine elbette . Her nasılsa kazananlar hep bellidir . Yani savaşı hangi devletin kazandığı sadece o toprakların egemenlerini ilgilendirir. Yoksa kazanan tarafında, kaybedeninde mutlak kaybedeni hep mazlum halklar olmuştur.
. Emperyalist devletler harita üzerinde bir takım çıkarımlar yaparak nedensiz olaylar çıkarmakta çok mahirdirler. Onlar sadece geri planda tıpkı satrançtakine benzer hamleler yaparak insanları yönlendirmektedirler emeğiyle çalışan, kıt kanaat geçinen halkın sefaletiyle neden ilgilensinler ki .Kısacası savaş devletleri oluşturan mazlum hakların hiç birine yaramaz. Günümüze bağlarsak bu konuyu dünyayı kuvvetle muhtemel biyolojik olduğu düşünülen bir savaşın kucağına bırakanlar sömürü düzenlerinde en sevdikleri sefalet cehaletle beslenirler şaşırdık mı ? Tabiki hayır.
BeğenLiked by 1 kişi
Kurgulu bir distopyayı yaşar gibiyiz ağzına sağlık teyzecim, görüşlerine katılıyor ve çok teşekkür ediyorum 🙏🏻💕
BeğenBeğen