Covid-19 ile birlikte sadece standart yaşantımız değil, kavram dünyamızda da değişiklikler oluyor. Filyasyon, sosyal mesafe, asemptomatik, bulaş, mortalite, vaka, bağışıklık, aşı v.s artık hemen her gün duyduğumuz kelimeler arasına girdi. Elbette bunlar son derece olağan durumlar. Sonuçta tüm dünyanın ana gündem maddesi bu virüs. Bunun yanında özellikle Sağlık Bakanı ve diğer hükümet yetkililerinin sıklıkla kullanmaya başladığı, birçok kişinin de peşinden gittiği bir ifade var ki ne zaman işitsem kulağım ve zihnim paramparça oluyor: “Sağlık Ordusu”… Doktor bir anne ve kardeşe sahip, iş hayatının merkezinde de “tıp dünyası” olan biri olarak bu yaşa kadar hiç duymadığım böyle bir kullanımın arka planında yatan mantığı anlamaya çalışıyorum.
Türkiye’de gerçek bir “meslek hastalığı” var. Hayır hayır, herhangi bir mesleğin, o meslek sahibine oluşturabileceği rahatsızlıklardan bahsetmiyorum. Yapılan mesleği yüceltmek, değer atfetmek ve kutsallık kazandırma hastalığı. Askerlik kutsal, öğretmenlik kutsal, doktorluk kutsal, imamlık kutsal, avukatlık kutsal v.s… Öncelikle “kutsal meslek” kavramını sözlük karşılıklarıyla açıklayalım.
“Kutsal”ı şöyle tanımlıyor Türk Dil Kurumu Sözlüğü: “Güçlü bir dinî saygı uyandıran veya uyandırması gereken, kutsi, mukaddes”.
“Meslek” ise “Belli bir eğitim ile kazanılan, sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş:” şeklinde açıklanmış.
Bu durumda bir mesleğin kutsal olabilmesi için hem o mesleğin dini duyguları öne çıkarma amacı olması hem de o amaçtan para kazanılması gerekiyor. Aslında kendi içinde tutarsız bir durum, bir nevi “oksimoron” ifade. “Din tüccarlığı”. Mesela Orta Çağ Avrupası’nda “kilisenin para karşılığı cennetten toprak satması” olarak bilinen “endüljans” tam da “kutsal meslek” tanımına uyuyor. Bizde de para karşılığı “imam nikahı” kıyan, mevlüt okuyan hocalar bu sınıfa girebilir. Yani “kutsal meslek” esasında çok kötü bir tamlama.
Eğer ki “kutsal” ifadesini mecazi olarak kullanıp da “çok değerli”, “önemli” anlamları katıyorsak bu defa da bütün mesleklerin bu tanıma girdiğini görebiliriz. Bir öğretmenin bir çocuğun eğitimine katkısı önemli de, doğada 100 bin senede yok olmayan maddelerin geri dönüşümüne katkı sağlayan “kağıt toplayıcıları”nın varlığı önemsiz mi? Bir doktorun bir insanın hayatını kurtarması için gösterdiği çaba, sorumluluk değerli de, bir pilotun, otobüs şoförünün, gemi kaptanının yolcuları sağlıklı bir şekilde gideceği yere ulaştırması değersiz mi? Bir askerin vatanı muhafaza etmek için can vermesi çok onurlu da, “insanlar kışın üşümesin diye” kömür madeninde çalışıp grizu patlamasında ölen maden işçisinin ölümü onursuz mu? Bu durumda işini düzgün yapan, mesleğinin etiğine dikkat eden her insanın yaptığı iş kutsaldır diyebiliriz.
Peki neden son derece bulaşıcı olan “meslek hastalığı” bu kadar rağbet görüyor? Bana göre bunun arkasında riyakarlık var. Şöyle ki, genelde “kutsal” kabul edilen meslekler öğretmen, doktor, askerlik v.s.. Türkiye’de 1 milyondan fazla öğretmen, 200 bine yakın doktor, olağanüstü durumlar hariç her erkeğin yaptığı askerlik. Ülkede göz önünde olup en fazla sayıya sahip meslekler. Burada toplum şunu diyor aslında: “Bence sen çok kutsal bir iş yapıyorsun. Kutsal bir iş yaparken de ilk amacın para ya da başka kazançlar elde etmek olmamalı. Mesleğini yap, emeğini göster ama benden de bir şey isteme”. Bir dönem nerdeyse bütün öğretmenler maddi yetersizlikten dolayı ek iş yapardı. Çoğu seyyar satıcıydı. Gündüz ders verdiği çocukların ailelerine akşam olunca ıspanak, limon v.s satardı. Bugün bir doktor ayda 10 gün nöbet tutuyor ama 7 gün parası alıyor. Düşünebiliyor musunuz bir doktor sabah 8’de hastaneye gelip 36 saat hastanede aktif çalışıp ertesi gün akşam evine dönüyor. Gerçekten değer atfediliyor olsa belirli imtiyazlara sahip olmalılar. Mesela hemen her üniversite öğrencisi, mezun olup diplomayı aldığı günün ertesinde mesleğini icra edebilir. Doktor için böyle bir şey söz konusu değil. 6 sene okuyacaksın, sonrasında zorunlu hizmete tabisin. Ne kadar görece tatmin edici para versen de bir kişiyi isteği dışında bir yerde çalıştırmak esaretin tam karşılığıdır. Başka bir sorun, bu insanların çalışma alanlarında dokunulmazlıkları da yok. E hani kutsallık? Hiçbir meslekte bu kadar yoğun sözlü ve fiili saldırıyla karşılaşma durumu olmuyor. İşte bu öğretmenleri, doktorları kandırmışlar “kutsal bir iş yapıyorsunuz” diye, onlar da buna inanmış 🙂 Böyle kutsallık mı olur?
“Sağlık ordusu” kavramı da bu anlayışla ortaya çıktı. Şu an pandemiden dolayı tüm insanlık sağlık çalışanlarına muhtaç. Ve gene onlardan fedakarlık bekleniyor. İstifa etmek yasak, izin almak yasak, teknik ekipman yeterli değil ama bunu dert etme. Çalış, daha çok çalış, hep çalış. Virüs kapıp ölürsen de “ordu” mensubu olarak “şehit”lik mertebesine ulaşmış olursun. “Ordu” benzetmesinin tek nedeni de bu: “kutsal bir amaç için gerekirse ölme”… Yoksa bu salgına kadar niye böyle bir benzetme yapılmadı? Ortaya çıkan şehit tablosu da şöyle:

Geçen hafta sosyal medyada İzmir’deki bir hastanede çalışan doktorların yer aldığı whatsapp grubundaki mesajlar yayınlandı.

Başhekim, doktorlara hastanenin daha iyi bir şekilde hizmet vermesi adına telkinlerde bulunmuş. Tabii orada geçen birkaç talihsiz sözden dolayı da tepki gördü ve başhekimin istifasıyla sona eren bir süreç yaşandı. Üzerine çok fazla konuşulabilecek bir yazışma ama ben bu yazının konusu olan kısımla ilgilendim. Başhekim de bakanlığın hipnozuna kapılmış ve benzetmeyi “ordu” üzerinden vermiş. “Komutansınız”. Oysa ki ne ordu içindesiniz, ne de doktorlar komutan. “Sağlık”, “askerlik”ten çok daha önce vardı bu dünyada. Ya tarih bilmiyorsunuz, ya yaptığınız mesleğin farkında değilsiniz ya da düşünmüyorsunuz. Bu dönemde hepimiz size her zamankinden daha fazla muhtacız. Üzerinize aldığınız büyük sorumluluk var ve ister istemez fedakarlık bekliyoruz. Sizler de siyasetin algı yaratan mesajlarını yok sayıp yaşanılan kötü ve zor koşulları her fırsatta dile getirerek düzeltilmesini sağlamak adına girişimlerde bulunun.


Unutmadan; Sarıkamış’ta da bir “ordu” vardı ve tek kurşun atılmadan, sadece “teçhizat yetersizliğinden” onbinlercesi can verdi.
İyi bir Pazar günü dileğiyle,
Sevgilerle 💖
İNSANİ DEĞERLERİ ÖNE ALARAK YAPILAN
HER MESLEK MUKADDESTİR.İNSANLIĞI ÖNE ÇIKARIP YİNE İNSANA VE İNSANLIĞA
HŞZMET.
BeğenLiked by 1 kişi
Kalemine, aklına sağlık. En başta saygı duyduğumuz grubun başında geliyor saglik mensuplarımız..
İyi ki varlar..
BeğenLiked by 1 kişi
Bu saglik ordusu deyimi olsa olsa sark kurnazligidir. Hem bu konumdaki insanlari yuceltiyor hem de son derece kendi sagligi ve yakinlarinin sagligi surekli tehlikede. Boylesine risk icinde ozveriyle calisan bu insanlara ve ailelerine olduklerinde tazminat vermeyen kafalar tam sark kurnazlari.
BeğenBeğen
Sevgili Elif,duygularımıza tercüman olduğunuz için teşekkür ederim.
BeğenLiked by 1 kişi