NEANDERTAL YAĞMA

Bizde bir asırlık bile geçmişi olmayan “soyadı” kültürü özellikle batı toplumlarında yüzlerce yıldır varlığını sürdürmektedir. Tabii her milletin kendi içinde soyadı oluşturma geleneği de bulunuyor. Mesela İzlanda’da erkek çocuklarının soyadı, babasının ismine “son”; kız çocuklarının ise gene babalarının ismine “dottir” eklenerek oluşuyor. Diyelim ki babanın adı ve soyadı “Olaf Palmersson”, bu durumda erkek çocuğunun soyadı “Olafsson” (Olaf’ın oğlu), kız çocuğunun da “Olafsdottir” (Olaf’ın kızı) oluyor. Bir başka örnek Yunanistan. Orada genelde şehirlere göre soyada ek geliyor. Mesela Giritli birinin soyadı “..akis”, Rodoslu bir ailenin soyadı “..allis”, mübadele sonrası Türkiye’den gelen birinin “..oglou” veya “..elis”, Kıbrıs kökenli birinin “..ou” gibi. Yeri gelmişken, bence çoğu kişi Atatürk’ün soyadını yanlış biliyor, daha doğrusu yanlış algılıyor. Atatürk soyadını, Türk’ün atası” olarak almadı, “atası Türk” manasında aldı ve kullandı. 

Eski zamanlarda Avrupa’da kimisi aileden gelen soyadını kullanırken kimisi de çocuğunun olmasıyla beraber yeni soyadı alabiliyordu. Tabii tarih dönemleri boyunca belirli trendler yaşandı. Bir dönem Latince ön planda iken, bir dönem Antik Yunanca, bir dönem ise Greko-Romen kültürler öne çıkıyordu. Çocuklara verilen isimler, şirket adları, kimi kavramlar hep dönemin trendine göre belirleniyordu. Mesela 1600’lü yıllarda Greko-Romen hakimdi ve bazı aileler soyadlarını o forma çeviriyordu. Bunlardan biri de Alman Neumann (yeni insan manasında) ailesiydi. Evin büyükbabası ailenin soyadı olan Neumann’ı Greko-Romen biçimine dönüştürüp “Neander” yaptı. Bu ailenin bir ferdi olan Joachim Neander ilahiyatçı ve şairdi. Bizdeki Yunus Emre misali ilahi türünde şaheserler yarattı. Otoritelere göre Reform sonrası ilk ilahi yazarı olarak da kabul edilen Joachim, ilahilerini yazarken evinin yakınlarındaki bir vadiye bakıp ilham alırmış. Yöre halkı kendisini çok sevdiği için o vadiye “Neander’in vadisi” anlamına gelen “Neander thal” ismini vermiş. Aradan yıllar geçmiş ve yapılar için taş malzeme bulmaya çalışan işçiler o vadi üzerindeki bir mağarada insan kemikleri bulmuşlar. Kemikler üzerinde yapılan araştırmalar ve incelemeler sonucu bir yönüyle insana benzeyen ama başka bir yönüyle de benzemeyen yeni bir tür keşfedilmiş ve adına da kemiklerin bulunduğu vadinin ismi verilmiş: Neandertal. Kemiklerin bulunduğu yer bugün Neandertal Müzesi olarak hizmet veriyor.

Neander’in manasının “yeni insan” olmasının ve bu yeni insan türünün de bu vadide bulunmasının insanlık için hoş bir rastlantı ve uyum olmasını bir tarafa koyup başka bir noktaya odaklanmak istiyorum: herkese açık bir vadiye (genel anlamda bölgeye) bir sanatçının, şairin, söz üstadının adının verilmesi… Ne kadar gıpta edilesi, ne kadar değerli bir olay. Kalemini, fikirlerini “doğru” bildiğin yolda kullanmak, okuyucunu kandırmadan, çeşitli hesaplar yapmadan onlara duygu ve düşüncelerini anlatmak ve tüm bunların sonunda değer bulup takdir kazanmak… Bizde de benzer bir durum var: Aşiyan.

Tevfik Fikret’in projesini kendisinin tasarladığı evine verdiği “aşiyan” ismi daha sonradan bütün bölge için kullanıldı ve semtin adı oldu. (Tevfik Fikret’in yaşadığı dönemde elbette soyadı kullanılmıyordu. Haliyle “Fikret” onun soyadı değil. O yıllarda şairler hep çift isimlidir ya, o ikinci isimleri genelde babalarının adıdır. Nazım’ın babasının adı Hikmet, Halide’nin babasının adı Edip gibi. Ama Tevfik Fikret’in durumu farklı. O, soyadı gibi duran ikinci ismini hoş bir kelime oyunuyla kendisi koyuyor. İsmin ilk hecesi ile (tev), ikinci ismin ilk hecesi (fik) ilk ismi verirken, ilk ismin son hecesi (fik) ile ikinci ismin son hecesi (ret) ikinci ismi oluşturuyor. Zeka, kelime hakimiyeti ile birleşmiş ve ortaya muhteşem bir kombinasyon çıkmış)

Tevfik Fikret’in belki çoğu kişinin bildiği ve bana göre tarihler üstü bir şiiri var: Han-ı Yağma. Yani yağma sofrası. Son derece sert bir nakaratı vardır:

“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”

Ve bana göre en çarpıcı dörtlük:

“Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini. 
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini…”

Han-ı yağma, bir Osmanlı geleneği. Kökeni Orta-Asya Türk geleneği olan “yağmalı toy/potlaç”a dayanır denir ama bence “yağma” dışında alakası yok. Potlaç şu şekilde uygulanırmış: Eski Türk beyleri savaşlarda kazanılan ganimetlerden payına düşeni ya da başka gelirlerini biriktirir, senenin bir günü halka ziyafet verir ve o esnada biriktirdiklerini halka dağıtırmış. Han-ı Yağma ise Osmanlı’da şöyle gerçekleşiyor: belirli zamanlarda mesela şehzadelerin sünnet düğünlerinde içinde et, pilav ve ekmek bulunan belki binlerce çanak Sultanahmet Meydanı’nda yere konuluyor. Davul ya da borularla gelen talimat sonrası başta yeniçeriler olmak üzere orada bulunan halk aç kurt gibi o çanaklara saldırıyor. Padişah da uzaktan bu görüntüyü keyifle izliyor. Osmanlı’nın en meşhur minyatür üstadı Levni’nin gözünden:

Adı yağmalı toy, potlaç, han-ı yağma veya başka bir şey… Her ne olursa olsun maalesef bu toplumun büyük bir kısmının genlerinde yağmacılık, bedavacılık hakim. Mesela Cumhurbaşkanı’nın dönem dönem halka fırlattığı çay, ışıklı top, satranç takımı gibi şeylerin ve bunları alabilmek için insanların birbirini ezmesinin han-ı yağmadan farkı ne? Şu video ile yeni karşılaştım: 

Temel ihtiyaç olmadığı halde bedava verilen halıları kapmak için birbiriyle rekabet eden, bağıran, öfkelenen insanlar… (şimdi biri gelip videodaki nerdeyse bütün kadınların başörtülü olmasından dolayı onları küçümsediğimi, asıl amacımın yağma kültürünü anlatmak olmadığını, başörtülülere dolayısıyla İslama hakaret ettiğimi söyler mi? Bence söyler, çünkü “sürekli mağdur olmak” böyle bir şey :))

Mangal yürekli babaların, baba adaylarının, biyolojik çocuğu olmadığı halde çocukların kalbine dokunmuş baba gibi adamların bu özel günlerini kutlarken, hayatlarının dönüm noktalarından biri olan üniversite sınavına girecek gençlerimize başarılar dilerim.

2 Comments

  1. Elif gec oldu ama saglik olsun. Umarim eline gecer. Cok dogru; bugun olanlar Osmanli yagma anlayisinin aynisidir. Agzina bir parmak bal surulen insanlar, bedava seccadeyle, komurle oylarini ayni anlayisa veriyor ve duzen yine duzmeye devam ediyor..

    Sent from my T-Mobile 5G Device Get Outlook for Androidhttps://aka.ms/AAb9ysg ________________________________

    Beğen

Aydin Erturk için bir cevap yazın Cevabı iptal et