BANA YALAN SÖYLEDİLER

Türkler, tarihin en eski dönemlerinden itibaren “yön”leri beş ana renk ile sembolize etmiş ve bulunduğu dünyayı bu şekilde anlamlandırmaya çalışmıştır. Bu anlayışa göre:

Merkez: sarı,

Kuzey: kara,

Güney: kızıl,

Batı: ak,

Doğu: gök (yani yeşil/mavi)

Yani Karadeniz’in karalığı kuzeyde, Kızıldeniz’in kızıllığı güneyde yer almasından kaynaklıdır. Göktürk devleti, ismini gök tanrı inancından değil, doğuda kurulmasından dolayı almıştır. Atatük’ten: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emrini alan ordunun yönünü İzmir’e yani batıya çevirmesinin nedeni de budur.

Toplumların renklerle bağ kurup onlara anlam yüklemesi son derece doğal. Benim ilgimi çeken kısım Türk dilinde ve anlam dünyasındaki “kara”nın yeri. ‘Bence Artık Hermes Gibisin’ adlı kitabımda bir tespitte bulunmuş ve diğer dillerden Türkçeye geçmiş kelimeler arasında en çok karşılığı olan kavramın “söz” olduğunu söylemiştim. Sanırım ikinci kavram da “kara” olmalı. “Siyah” zaten Farsça. Arapçada bu rengin karşılığı “esved”. Belki bunu yalın halde kullanmıyoruz ama mesela Kabe’deki Hacer-ül Esved taşını ismen çoğu kişi bilir. Aynı kökten türeyen “karalama” manasındaki “müsvedde”yi kullanıyoruz. “Sevda “kelimesinin de esasında “sevgi” kelimesi ile hiçbir akrabalığı yok. Sevda, kara şey demektir. “Kara sevda” dediğimizde aslında “kara kara” demiş oluyoruz 🙂 Sevda, eski dönem tıbbında “kara safra”nın da karşılığıydı. Kara safranın artmasıyla ortaya çıktığına inanılan hastalığın adına “melankoli” denmiş. Buradaki “melan” Eski Yunancada siyahın karşılığı. Bugünkü Yunancada siyaha karşılık gelen kelime “mavros”. Bunu da tek başına kullanmıyoruz ama Milli Mücadele dönemi okumaları yaparken “zararlı cemiyetler” kısmında “Mavri Mira Cemiyeti”ne sıklıkla denk geliriz. Mavri Mira, “kara talih” anlamına geliyor. Her ne kadar İspanyolca ve Portekizcede “kara”nın karşılığı olsa da kimi toplumlarda Afrika kökenli kişileri hakir görmek için kullanılan (bizde de bir firmanın marka haline getirdiği siyah bisküvi) “negro” ifadesi gibi Rumcada da birinin siyah ten rengi ile alay edilmesine “mavra” deniliyor. Dilimizde de ten renginden bağımsız, genel olarak eğlenmek, şakalaşmak” için “mavra yapma” ifadesi kullanılıyor. Bazı doğu illerimizde de var olan ve dünyanın en verimli toprağı olarak bilinen “çernezyum” “kara toprak” demektir ve kökeni Rusçadır. Faciasıyla belleğimize kazıdığımız Çernobil şehrinin ismi de “kara” ile bağlantılı. Sözün özü, “kara” ile ilgili çoğu dilden birkaç kelimeyi dilimize adapte etmişiz.

Kara, Türk kültüründe kimi zaman gücü, sertliği temsil etse de diğer kültürlerde olduğu gibi çoğunlukla felaket, uğursuzluk, kötülük, çirkinlik gibi durumları remzeder. Korkulan yer “karanlık”tır. Birine kötülük için “kara büyü” yapılır. Sevdiğinizle aranıza “kara kedi” girer, onu beceremezse mutlaka uğursuzluk getirir. Birisine iftira atmak “kara çalmak”tır. Dost dediğin en kötü zamanda, “kara gün”de belli olur. Bir “karabasan” uykumuzu, gecemizi; aldığımız bir “kara haber” tüm günümüzü mahveder. Biraz zayıflasak “kara kuru” bir görüntüye sahip oluruz. “Kara düzen” yaşadığımız hayatı “kara toprak”ta sonlandırırız ve belki arkamızdan birileri “karalar bağlar”…

Dil ve anlam dünyasında bu kadar olumsuz çağrışımları olan bir rengi, nasıl olmuşsa insanlara tahvil etmemiş, kara ten rengine sahip olanlara karşı herhangi bir olumsuzluk beslememeyi (istisnalar olsa da) başarmışız. Belki etkileşimimiz az olduğu, çoğu Avrupalı devletler gibi Afrika topraklarını sömürüp bölge halkının kanını dökmediğimiz için, belki de toplum olarak eski dönemlerden beri mağdurun yanından olduğumuz, o insanların yaşadığı zorlukları, trajedileri hafızamızda diri tuttuğumuz için onlara kötü gözle bakmamışız. Mesela Batılılar sebebini asla mantıklı bir zemine oturtamadığım bir “negrofobi” yaşıyorlar ve bunu da gerek kültürlerine gerekse bilime dayandırarak  diğer nesillere de miras bırakmaya çalışıyorlar. Mesela DNA’nın mucidi olarak bilinen, Nobel ödüllü genetikçi James Dewey Watson “siyah ten rengine sahip olan kişiler, beyazlardan daha az zekidir” diye yıllardan beri açıklama yapıyor. Irksal grupların “eşit akıl gücü”ne sahip olduğuna, yaşanılan ortamın, çevre faktörlerinin önemsiz olduğunu söyleyip duruyor. Elbette zekanın genetik ile bağlantısı var ama mutlak ve tek neden olamaz. Düşünün ki bilim dünyasının tepe noktasındaki adamlar bile böyle düşünüyorken daha alt katmandakilerin bakış açısını tahayyül edemiyorum.

İş seyahati için Etiyopya’ya gitmiştim. Görüşme yaptığımız yerde bir Etiyopyalı: “Etiyopya’nın Türkiye’den çok daha büyük olduğunu biliyor musun” diye sordu. Mükemmel bir Coğrafya bilgim yoktur ama çoğu nesildaşım gibi ben de öğretim hayatımın başlarından beri dünya haritasının üzerinde “göz seyahati”ne çıkardım. “Emin misin, haritalar hiç de öyle söylemiyor” dediğimde Nazım’ın bir şiirinde geçen ifadeyle “inci dişli zenci kardeşim” tebessüm ederek: “Maalesef bu kötü bir politika. Aslında hepinizi kandırıyorlar” demişti. Seyahat bitip de ülkeye döndüğümde ilk işim dünya haritasını tekrar incelemek oldu. Evet, yanlış bilmiyordum ve gözlerimde bir kusur yoksa Türkiye çok daha büyüktü. Biraz araştırma yaptım, meğer gerçekten çoğu haritalar yüzyıllardan beri “Mercator Projeksiyonu” adı verilen bir sistemle oluşturuluyormuş. Buna göre özellikle Afrika kıtasında ülkeler, normalden çok daha küçük, kuzeydeki bölgeler ise çok daha büyük görünüyormuş. Bu sistemin oluşturulma nedeni beyazın, siyaha olan üstünlüğünü göstermek olmayabilir ama “imaj”ın son derece önemli olduğu bir zaman diliminde bu projeksiyon ile oluşturulmuş haritaları kullanmayı hiç de iyi niyetli bulmuyorum. Hepsinin ötesinde çocukluğumda tohumları atılmış yanlış bir bilginin yıllarca hamallığını yapmışım. Belki çoğunuz bu bilgiden haberdardır da ben yeni öğrenmişimdir, bilmiyorum. Bildiğim tek şey, “dünya” hiç de bildiğim gibi değilmiş 🙂

Klasik dünya haritamız şöyle:

Şimdi yakınlaştırıyoruz. Mesela Cezayir ve Fransa topraklarına bakalım. Normalde Cezayir’in yüzölçümü, Fransa’dan nerdeyse beş kat fazla. Aynı şekilde Mısır da, Fransa’nın iki katı. Somali ve Kenya ise Fransa’dan çok daha büyük. Oysa harita görüntüsü şu şekilde:

Sağ altta nokta gibi görünen Eritre, üstte gayet de haşmetli gibi görünen İzlanda’dan daha büyük. Nijer ise İzlanda’nın tam 12 katı.

Sokak röportajlarındaki “olay çok büyük yeğenim” diyen amcalar gibi “büyük resim”e bakmak ya da komplo teorilerine inanmak, buluttan nem kapmak gibi bir tavır içinde değilim ama bu haritaların da hala kullanılıyor olmasını masumane bulamıyorum. En iyisi “bana yalan söylediler”i dinleyip geçmişi yad etmeli 🙂

Renkli Pazarlar..

3 Comments

  1. Merhaba Elif, Kara demisken ister istemez cagrisim yapti bende; Karaoglan dergisi (Suat Yalaz eseri) benim cocukluk yillarimi renklendiren ciczgi kahramaniydi, sonra Karamurat filimleri sinemamiza girdi vs. Kara benim icin bir kabus renk olmadi hic birzaman. Yalniz benim halen her gun sahit oldugum siyah-beyaz celiskisinin en bariz yasandigi ulkede siyahlarin acimasiz katlandigi cok acili olaylar yuzyillardir surup gidiyor. Ancak, Amerikali hemen hergun bununla yuzlesimini yapiyor ve bu yanlisini duzeltmeye calisiyor. Kuzey-Guney arasindaki savasin nedeni zaten esirlik ve onlara serbestlik durumuydu. Taa 1866 da siyahlara verilen esitlik haklari yillarca guneyli Demokrat beyazlar tarafindan taninmadigi icin kanun 1964 te yeniden yasallasti. Ama Avrupali hala cok daha acimasiz ve hala bunu her firsatta dile getiriyor; ozellikle Avrupa futbol maclarinda karsi takimda oynayan siyah futbolculari asagilayan racist tutumu bir Amerikali yapmaz.
    Yani bizdeki siyah beyaz celiskisi (gerci Osmanli padisahlarinin zenci harem agalarini hadim etmelerinin sanirim bir nedeni olmali…) daha kesin ayrilikci olan Amerika gibi bir ulkede kuzey-guney kadar farkli degil en azindan.
    Renkli bir hafta dilerim.
    Aydin Erturk
    Sent from my T-Mobile 5G Device
    Get Outlook for Androidhttps://aka.ms/AAb9ysg


    Liked by 1 kişi

    1. Merhaba Aydın Bey. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Yazıyı uzatmamak adına “kara”nın farklı anlamlarından bahsetmedim. Kara’nın güçlü, cesur, çetin gibi manaları var. Mesela Osmanlı’da isminde “kara” geçen bütün paşalar (kara Murat, Karaoğlan hatta Karacaoğlan da dahil) “gözü kara”daki kara misali gözüpek, korkusuz manasındadır. Bence Karagöz’ün karalığında da böyle bir yön var. Ayrıca yazıda “siyah”, “kara” farkına (kullanım alanı olarak) girmek isterdim ama takdir edersiniz ki yazı hayli uzuyor, o zaman da göz korkutucu olabiliyor 🙂 rengarenk haftalar dilerim..

      Beğen

elifgilbazata için bir cevap yazın Cevabı iptal et