MUHALEFET

Freud, insanların çoğu zaman sosyal ve ahlaki normlar nedeniyle içsel arzularını bastırdığını söyler. Ancak bu bastırılmış düşünceler, günlük dil ve davranışlarda bilinçsizce ortaya çıkabilir. Bilinçaltındaki bastırılmış düşüncelerin ya da arzuların, kişinin farkında olmadan yanlışlıkla ağzından çıkan sözlerle ortaya çıkması durumuna bu yüzden “Freud sürçmesi” deniyor. Freud, bu tür dil sürçmelerini sadece basit hata olarak görmez; aksine, kişinin bilinçaltında bastırılmış olan duyguların ve arzuların dışa vurumu olarak değerlendirir. Örneğin, birisi yanlışlıkla arkadaşına “merhaba” yerine “hoşçakal” derse, Freud bu tür bir hatanın altında bilinçaltında o kişiden uzaklaşma isteği olabileceğini öne sürer. 

Bizim “gaf”, “Allah’ın sopası yok ki” v.s diye yorumladığımız kimi siyasilerin sözleri de bana göre bilinçaltının dışavurumu, dolayısıyla Freud sürçmesinin konusudur. Hatırlarsınız “çocuklarıma helal lokma yedirmedim”, “efendi olmaya geldik, hizmetkar olmaya değil”, “ışid ile aramızda 360 derece fark var” gibi söylevler bana göre bilincin değil, bilinçaltının yansımasıdır. 

Geçtiğimiz hafta Devlet Bahçeli’nin Özgür Özel’e hitaben söylediği: “birbirimizi kırmıyoruz inşallah. Üzülme, bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor, siyasetin gereği o” sözlerini de Freud sürçmesi olarak değerlendirebilir miyiz yoksa düpedüz bir gerçekliğin açığa çıkması mıdır? “Siyaseten söylememiz gerekenler”… Şunu diyor yani: “beni ‘akil adam’, ‘devlet aklı’, ‘Türkmen beyi’ gibi gören bir seçmen kitlem var. Bu güruh biraz gazla çalışır. Onlara korku empoze etmeye çalışıyor böylece oylarımı konsolide ediyorum. Bu yüzden de canımın istediğini bölücü, terörist diye nitelendiriyorum, kimi zaman hedef gösteriyorum” Aklı başında olan herkes zaten bunun farkındaydı. Aynı diyalogda Özgür Özel’in cevabı, Bahçeli’nin söylediklerinden daha trajikti. “Yok yok efendim. Efendim önemli olan Celal Bey gibi dostlarımız duygularımızı biliyor, önemli olan herkes doğru bildiğini savunuyor, saygıda, sevgide eksiklik göstermemek”. Özgür Özel’in dostu Celal Beymiş. Bahsettiği Celal, Celal Adan. Milletin meclisinde bir başka vekile dümdüz küfür eden biri. Ayrıca 1980 yılında DİSK başkanı Kemal Türkler’in öldürülme emrini Alparslan Türkeş’in verdiğini itiraf ettiği söylenilen, davanın zamanaşımına uğramasıyla ceza almayan kişi. Özgür Özel’in ne güzel dostları varmış! Parti ayırt etmeksizin söylüyorum: herhangi bir parti liderini, siyasi kişiliği yücelten, ona koşulsuz biat eden herkes benim gözümde zavallıdır. Kendi kitlesinin karşısına geçince atıp tutacak, insanları ayrıştıracak, kardeşi kardeşe düşman edecek; perde arkasında da “düşman” olarak nitelendirdiği insanlarla hiçbir şey olmamış gibi dostluklar kuracak. Bana ikiyüzlülüğün resmini çizebilir misin Abidin!

Türkçede “anlam daralması” diye bir durum var. Mesela “oğul” kelimesi önceden hem kız hem de erkek çocuklar için kullanılırken zamanla daralma yaşamış ve sadece erkek çocuklar için kullanılır hale gelmiş. “Muhalefet” kelimesi de benzer daralma yaşadı. Çok partili hayata geçildiğinden beri (kısa süreli Ecevit iktidarını saymazsak) “muhalif” denilince ilk akla gelen “CHP seçmeni”dir. Mesela bugün Meclis’te muhalefet pozisyonunda yer alan İYİ parti, Saadet partisi, DEVA v.s gibi partilere oy veren seçmenler çoğunlukla kendisini “muhalif” olarak tanımlamaz. Bunun bir nedeni elbette iktidar partisi ile büyük oranda benzer dünya görüşüne sahip olmak. Zaten o partilerin yöneticilerine, milletvekillerine baktığımızda genellikle AKP’den ya da MHP’den kopan kişiler olduğunu görürüz. Yani şunu merak ediyorum: ola ki önümüzdeki herhangi bir seçimde iktidar partisi CHP olursa kaç kişi kendisini “muhalif” olarak tanımlayacak? Çünkü yukarda dediğim gibi muhalif kelimesi artık sadece bir grubu ifade ediyor. Sağ/muhafazakar düşünce kendisini asla “muhalif” olarak tanımlamaz, e bugünün muhalifi yarın iktidar olursa sanırım bu kelimenin kullanımı da hayli azalacak. Oysa “muhalif” anlam gereği evrensel değerlere, bilime, akla, yasaya, hayat görüşüne aykırı görünen her durumun karşısında olmaktır. Kendimden yola çıkarsam, ben mevcut iktidara muhalifim ama muhalefete de muhalifim. Neyse bunu uzatmayayım 🙂 (Yazının bundan sonraki kısmında “muhalefet” derken çoğunluğun aksine sadece CHP değil, Meclis’te sandalye sahibi bütün partiler kastedilmektedir)

Türkiye’de dillere pelesenk olmuş bir ifade var: “bu ülkede iktidar değil, muhalefet sorunu var” diye. Hatta türevleri de bulunuyor: “adam gibi muhalefet mi var”, “muhalefet halka inemiyor/halka anlatmıyor” gibi… Üzerinde biraz düşününce ne saçma bir söylev. Önce şunda anlaşalım: insanlar “muhalefet” ile “adalet”i birbirine karıştırıyor. Bir yolsuzluk haberi çıkıyor: “muhalefet uyuyor, üzerine gitmiyor” diye vaveyla kopuyor. Oysa yolsuzlukları soruşturmak, engellemek, durdurmak, gerektiğinde ceza vermek muhalefetin değil, adaletin görevidir. Örnekleyeyim: yerel seçimler sonrasında AKP veya MHP’den CHP’ye geçen belediyeler takdir ettiğim bir icraat yaptılar: devraldıkları belediyenin borçlarını çarşaf çarşaf kendi il ve ilçelerinde astılar. Seçim sonrası haberleri anımsayın, kimi belediye 6 ton börek almış, kimisi onlarca ton tatlı v.s Önceden belediyeleri en güzel hortumlama yolu bahçe, peyzaj işleriydi. Milyonlarca çiçek alımı yapıyorsun, (tabii ki kendine ya da bir akrabana/tanıdığına ait paravan şirket aracılığıyla) denetleme olursa da cevap hazır: “çiçekleri ektik ama tutmadı”. Sonrasında belediyeler “araç kiralama hırsızlığı”nı keşfetti. Bunda ikili haz vardı: hem araç vererek yandaş personelini memnun ediyorsun hem de piyasanın çok üstünde kiraladığın gene paravan şirket ile halkın parasını cebe indiriyorsun. Hortumlamada o kadar yaratıcı hale gelmişler ki şeytana nazire yaparcasına yeni bir yol bulmuşlar. Hadi çiçek, araç falan somut şeyler. Tonlarca börek, baklava alımı nedir? “Yedik, bitti” dendi, hadi ispatla, ispatlayabilirsen 🙂 Sonrasında da bunların cezalandırılmasını muhalefetten bekliyorsun… Hadi diyelim ki eskiden bilgiye ulaşmak zordu, televizyon ya da gazeteler ne yazıyorsa inanıyordun, şimdi her şey alenen gözünün önünde yaşanıyor. Ekonominin berbat olduğunu anlamak için herhangi bir söze/muhalefete mi ihtiyaç var? Ülkenin dört bir yanında ne idüğü belirsiz mülteci adı altında milyonlarca kaçakla birlikte yaşadığını anlamak için muhalefete mi ihtiyaç var? Eline bir çiçek alıp rastgele bir yere bıraksan orada mutlaka babası, kardeşi, (eski) eşi, sevgilisi, takıntısı, sapığı tarafından öldürülmüş bir kadın mezarına denk geldiğini fark etmek için muhalefete mi ihtiyaç var? Sokakta yürürken mutlu bir insan suretine denk gelmediğini, herkesin nemrut bakışlı, her an patlamaya hazır bomba gibi olduğunu görmek için muhalefete mi ihtiyaç var? Memurun, işçinin, çiftçinin, emeklinin “yaşamak” değil de “hayatta kalma” mücadelesini verdiğini idrak etmek için muhalefete mi ihtiyaç var? Gençlerin geleceğe dair hiçbir umudunun olmadığına, fırsat bulduğu anda ülkeden kaçtığına şahitlik etmek için muhalefete mi ihtiyaç var? Onlarca suça bulaştığı halde elini kolunu sallaya sallaya dolaşan yüzbinlerce katil, hırsız, uyuşturucu satıcısı ile aynı havayı soluduğun gerçeğini anlamak için muhalefete mi ihtiyaç var? Ülkenin neredeyse 1/3’ünü direkt, tamamını dolaylı olarak etkilemiş deprem yaşarken, enkaz altında insanlar sosyal medya aracılığıyla “kurtarın bizi” diye konum vermeye çalışırken hükümetin ilk iş olarak Twitter’ı engellediğine tanıklık etmek için muhalefete mi ihtiyaç var? Ne bekliyorsunuz muhalefetten? Daha doğrusu niye bir şey bekliyorsunuz? Yaşadığın hayatın farkında mı değilsin? 

E yapılması gereken muhalefet de büyük oranda yapıldı. “çiçek sulama” muhabbetiyle insanların ciddiye almadığı Kamer Genç Meclis’te o kadar söyledi “gelin Fethullah’ı araştıralım. Bunlar tehlikeli, sizi ben bile kurtaramam” derken AKP milletvekilleri adamın üzerine gidip hakaretler yağdırmadı mı? 15 Temmuz darbesinin siyasi ayağını araştıralım diye önerge verilince AKP ve MHP oylarıyla reddedilmedi mi? Daha bir hafta olmadı, vicdan sahibi insanların haklı olarak ulusal mesele haline getirdiği sekiz yaşındaki Narin’in öldürülmesi araştırılsın diye verilen önerge gene AKP ve MHP oylarıyla reddedilmedi mi? Muhalefet kadına şiddet için önerge veriyor ret, sınırlarımız dingonun ahırı gibi gelen geçiyor, bunun önüne geçmek için önerge veriliyor ret, tabiatın yok olması, dolayısıyla halk sağlığı için tehlike arz eden maden çalışmaları için verilen önergeler ret, şurada bir yolsuzluk var araştıralım ret. Ret ret ret… Sonrasında da o büyülü laf “X’de liderlik vasfı yok”. Koyun musun, illa önünde biri mi olmak zorunda? Resmen bir Tanrı arayışı. Kendi aklın yok mu da lider kültüne dayalı bir hayatı tercih ediyorsun? Tek adamdan kurtulmak için tek adam arayışı… Böylesi oksimoron bir ifade ancak bu topraklara nasip olurdu. 

Geçenlerde çocukluk dönemimde tanıklık ettiğim ve o yıllarda bütün televizyon kanallarının, haliyle ülkenin ana gündemi olan İSKİ skandalı aklıma geldi. Recep Tayyip Erdoğan’ın bugünlere gelmesine de bir şekilde vesile olmuş olan olaylar zincirini yeni nesil hariç herkes hatırlar. Olayı tekrar anlatacak değilim de o günlerde bahsi geçen zimmete para geçirme skandalında telaffuz edilen miktar 800 bin dolardı. Bugün İstanbul’un iyi diyebileceğimiz herhangi bir ilçesinde sıradan bir ev alınabilecek kadar. Malum ses tonuyla: “nereden nereye” diyesi geliyor insanın… 

Not: Bu yazının hiçbir yerinde CHP ya da x bir parti güzellemesi/savunuculuğu yapılmamıştır. Hepsinin şerrinden Allah’a sığınırım…

İyi Pazarlar

3 Comments

  1. Elif,

    Bu sozunu ettigin seylerin hepsi ulkemizin geldigi durumu, maalesef aci da olsa cok dogru anlatiyor. Ancak, muhalefet kuzu gibi olanlara gereken tepkiyi zamaninda vermedigi ve insanlari sokaga dokemedigi icin her gecen gun olaylar daha buyuk boyutlara vardi ve yapanlar daha bir arsiz, daha bir ahlaksiz ve olcuyu hergun daha da kacirdilar. Hani deveye sormuslar, “boynun neden egri?” diye, o da “nerem duzgun ki” demis, bizdeki muhalefet de oyle. Su an CHP’nin basindakiler birbirini yemekle mesgul. Daha secimlere 3-4 yil var, adamlar kim Cumhurbaskani olacak derdinde. Ort ki olem…

    Iyi haftalar,

    Beğen

  2. Şu sıralar zat ı şahanelerinin öcalanı Meclis’e daveti ve aynacısının tarihi fırsat demelerini değerlendiriyoruz. Tüy dikmeye devam.

    Beğen

Yorum bırakın