Bir Kasım sabahı, güneş henüz doğmamışken, saatler dursun diye yalvaran bir halkın sessizliği sokaklara hâkimdi. O gün, umutların solduğu, zamanın kalbine acı bir hatıra gibi kazındığı gündü. Ülkenin ufkunda, sanki sonsuz bir gece başlamış, aydınlık yarınlar karanlık bir dumanla örtülmüştü.
Bozkırda esen rüzgâr, sanki O’nun son nefesini fısıldıyor, her ağaç yaprağı gözyaşı döküyordu. Köylerde, şehirlerde, dağların doruklarında yankılanan sessizlik, bir matem marşı gibi ruhları sarıyordu. Yüreklere işleyen soğuk, O’nun sıcak gülüşünü hatırlatıyor, özlemle yürekleri kavuruyordu. Bir millet, adını sonsuza kadar taşıyan o liderin ardından sessizce, kelimeler yetersiz kalır bir acıyla yas tutuyordu.
O gün, gökyüzü dahi yasını tutmuştu. Bulutlar, O’nun asla sönmeyecek olan ışığını yeryüzünden alıp göklere taşırken, yağmurlar onun için ağlıyordu. Her damla, “sana minnettarız” diyen bir dua gibi toprağa düşüyordu. Anılar, bir rüzgâr gibi esip geçerken, her çocuğun gözlerinde O’nun izleri vardı; her gözyaşı, O’na duyulan derin sevginin yansımasıydı.
O büyük önderin yokluğunda, bir millet, onun mirasını koruyup büyütmeye ant içmişti. Ve şimdi, her 10 Kasım’da, saat dokuzu beş geçe, milyonlarca yürek tek bir ses olup susar, saygıyla eğilir. Zaman, bir anlığına durur; geçmiş, bugünü kucaklar ve yüreklerde Atatürk’ün ebedî varlığı hissedilir.


Bir ulusun varlık sebebi, zorluklar içinde doğan bir güneş gibidir; o güneş, karanlıkları yırtarak ışığını her köşeye yayar. Milletin kurucusu, her bir bireyin yüreğinde, o sönmeyen ışığın temsilcisidir. O’na duyulan minnet, kökleri tarihin en derinlerine uzanan, dalları geleceğin umut dolu göğüne yükselen ulu bir çınar gibidir. Her yaprak, onun emeklerini ve fedakârlığını fısıldar.
Göz göze geldiğimiz her çocuk, O’nun çizdiği yolun yolcusudur; gülümsemelerinde cesaret, adımlarında kararlılık vardır. O’nun mirası, yalnızca bir anı değil, geleceğe taşınan bir yemin, bir sarsılmaz iradedir. Bu irade, dağların doruklarında yankılanan rüzgârın sesiyle dile gelir: “Bu topraklar, senin açtığın yolda ilerleyecek, senin gösterdiğin hedefe yürüyecek.”
O’na olan minnet, ne kelimelere ne de satırlara sığar. O minnet, toprağa düşen her yağmur damlasında, gökteki her yıldızda, sabahları doğan her güneşte yankılanır. Bu minnetin kudreti, bir ulusun birlikte atan yüreği, birlikte dökülen gözyaşı, birlikte verilen sözdür. “Sonsuza dek bu ülke, senin eserinle yükselecek” diyen bir andın, susmayan, durmayan yankısıdır.
Bir ulus, liderini minnetle andığında, sadece geçmişine değil, geleceğine de sahip çıkar. Ve o büyük kurucunun adı, her zaman göğüslerde bir onur nişanı, dillerde bir marş gibi taşınır. Onun anısına duyulan minnet, en zor zamanlarda bile başı dik tutan, sabırla ileriye bakan bir milletin gücüdür.
Elif,
Siirsel bir yazi ve ulkemizin kurucusu dunyada benzeri gorulmedik bir basarinin mimaridir. Ona bilerek saygisizlik eden asagiliklar, bizi hicbir zaman onun ogrettigi kavramlardan vazgeciremez ve onun yolundan ayiramaz. Ne mutlu Turkum diyene!
Iyi pazarlar dilerim,
Aydin Erturk
BeğenLiked by 1 kişi