BEYİN ÇÜRÜMESİ

Geçtiğimiz hafta Oxford Sözlük, 2024 yılının kelimesi olarak “brain rot” yani “beyin çürümesi”ni seçerek, modern toplumların karşı karşıya olduğu önemli bir zihinsel tehdide dikkat çekti. Teknoloji çağının (elbette bana göre) en keskin ironilerinden biri, sınırsız bilgi erişimine sahip olduğumuz halde zihinlerimizin giderek küçüldüğü, derinliğini kaybettiği gerçeğidir. “Brain rot” kavramı da bu gerçekliği tanımlıyor. Dijital çağın yarattığı bir tür zihinsel erozyon olan brain rot’u: kısa içerikler, anlık tatminler, sürekli değişen ekran görüntüleri ve yüzeysel bilgi akışının insan zihnini adeta çöplüğe çevirdiği bir durum olarak açıklayabiliriz.

Eskiden insanlar kitap okurdu, şimdi ekran kaydırıyor. Eskiden düşünürlerdi, şimdi emoji gönderiyorlar. Brain rot, sadece bir terim değil; modern çağın insanlığı yutan sessiz canisidir.

Bakın nasıl çalışıyor bu canavar: Sabah kalkınca ilk işimiz telefonumuzu kontrol etmek. 15 dakika Instagram, 20 dakika TikTok, sonra YouTube shorts, biraz Twitter… Farkında olmadan zihinsel bir çöplüğe dönüşüyoruz. Bir saat sonra ne öğrendik? Hiçbir şey. Sadece boş içerikler, anlamsız videolar, reklamlar ve algoritmalar tarafından manipüle edilmiş görüntüler.

Lise ve üniversite öğrencisi bir gencin ortalama günlük sosyal medya tüketimi 4-5 saat. Bu sürede okuyabileceği 2-3 kitap, öğrenebileceği yeni bir beceri varken, o kısa videoların esiri oluyor. Beyin, derinlikli düşünme yeteneğini giderek kaybediyor. Artık 10 dakikalık podcastler bile uzun geliyor, 2 dakikalık videolar tercih ediliyor.

Brain rot sadece zaman kaybı değil, aynı zamanda düşünme kapasitesinin körelmesi demek. Eskiden bir konuyu saatlerce düşünür, detayları üzerinde dururduk. Şimdi ise 3 saniyede geçiştiriyoruz her şeyi. Algoritmaların bize sunduğu içerikler, düşünme sürecimizi köreltip bize hazır tüketim malzemeleri sunuyor. Sosyal medya şirketleri bilinçli olarak zihinleri parçalıyor, dikkat süremizi bölerek bağımlılık yaratıyor.

Günümüz insanı, brain rot’un pençesinde adeta bir zombi gibi. Sürekli ekrana bakıyor ama hiçbir şey görmüyor. Konuşmalar 280 karaktere, duygular emojilere, düşünceler tiktok/youtube videolarına sıkıştırılıyor. Oysa insan zihni sonsuz bir okyanus; onu bir cep telefonu ekranına sığdıramazsınız. Brain rot, insanlığın ortak hafızasını çalan, düşünme yeteneğini körelten modern bir vebadır.

Tabii ki teknoloji düşmanlığı yapmıyorum. Nostaljik yaklaşıp “eski”ye methiyeler düzüyor değilim. Basit bir ödev için saatlerce demir attığımız kütüphanelerde kalmayı da çok değerli bir şeymiş gibi görmüyorum. Ama “sadece” Wikipedia gibi “bilgi”nin özetinin özetini veren platformlardan beslenmeyi de anlamlı bulmuyorum. Ne yazık! Artık okumuyor, tarayıp geçiyoruz. Zihinlerimiz bir tarayıcı penceresi kadar dar… İşte Nörologlar uyarıyor: Sürekli dikkat dağınıklığı yaratan içerikler, insan beyninin odaklanma yeteneğini köreltiyor. Derin düşünme, empati kurma, analitik düşünme becerilerimiz giderek zayıflıyor…

Gün geçtikçe eriyen, çürüyen bir beyin. Tıpkı Salvador Dali’nin “Belleğin Azmi” tablosundaki gibi…

Salvador Dali’nin 1931 tarihli bu ikonik tablosu, tesadüf değil sanki “brain rot” kavramının görsel bir manifestosudur. Yumuşayan saatler, çürüyen peyzaj ve gerçekdışı manzara, dijital çağın zihinlerimize yaptığı tahribatın mükemmel bir metaforunu sunuyor. Tablodaki eriyen saatler, modern insanın zaman algısını harika bir şekilde betimliyor. Sosyal medya çağında: Dakikalar saniyeleşiyor, anlık tatminler zamanı yönetiyor, dikkat sürelerimiz giderek kısalıyor. İnsanlar, sosyal medya platformlarında bir gönderiden diğerine kayarken zaman algılarını kaybeder. Akıp giden her video veya gönderi, eriyen saatlerin birer yansımasıdır; zamana hakim olmayı değil, onun tarafından yutulmayı simgeler. Bir güncelleme bildirimine tıklamak, Dali’nin eriyen saatine dokunmak gibidir: Elle tutulamaz ama sürekli varlığını hissettiren bir güç.

Arka plandaki çorak, çatlak manzara, brain rot’un zihinsel tahribatını yansıtıyor. Tıpkı bu çölde hiçbir şeyin normal görünmediği gibi, dijital çağın insanının zihinsel peyzajı da artık tanınmaz hale geldi. Sonsuz içerik tüketimi, zihni bilgiyle dolduruyor gibi görünse de, aslında bu durum bir çöl yaratır: Yüzeyde doluluk, derinlikte ise kuraklık. Bilginin işlenip anlam kazanması için gereken zihinsel enerji, sürekli uyaranlarla tükenir. Tablonun merkezindeki çürümekte olan organik form – muhtemelen bir insan yüzü – brain rot’un insan özündeki yıkıcı etkisini simgeliyor. Dijital teknoloji bizi nasıl yavaş yavaş dönüştürüyor, nasıl insani özelliklerimizi aşındırıyor?

Hieronymus Bosch’un “Aptallar Gemisi” diye Türkçeye çevrilmiş “Ship of Fools” adlı yapıtına da “brain rot” penceresinden bakmak mümkün. En azından deneyeceğim:)

Bosch’un gemisi, amacı belirsiz şekilde, bir nehirde sürüklenen bir grup insana ev sahipliği yapar. Öğüt veren bir keşiş, ud çalan bir rahibe, yemek yiyen, şarkı söyleyen, esrik bir halde duran insanlardan oluşan bir güruh… Keşiş ve rahibe, modern çağın dijital “vaizlerini” anımsatıyor. Sosyal medyada popülerlik peşinde koşan ve otorite sahibi gibi görünen içerik üreticileri, insanlara neyi düşünmeleri ve nasıl hissetmeleri gerektiğini empoze eder. Tablodaki bu karakterler, “influencer kültürü”nün sembollerine dönüşür. Yemek yiyenler ve şarkı söyleyenler, sürekli eğlence peşinde koşan ve anlamlı bir üretim yerine kısa süreli dopamin patlamaları arayanları temsil eder. Bu bireyler, çeşitli platformlardaki videoları izleyerek saatlerini harcayan veya her bildirime anında yanıt veren modern kişilerin karşılığıdır. Sarhoş figürler ise, kendilerini dijital dünyaya kaptırmış, gerçek hayatla bağlarını koparmış bireylere benzer. Kısa vadeli tatminler uğruna uzun vadeli zihinsel sağlığını feda edenlerin alegorisi…

Çarpıcı soruyu soralım: bu gemi nereye gidiyor ya da gider? Bosch’un gemisi, hiçbir yere varamayan bir yolculuktadır. Zira tabloya göre geminin dümeninde herhangi biri de yoktur.

Bu “dijital gemi”yi terk etmek mümkün olmasa da, dümene kendimiz geçip rotayı bilinçli bir şekilde belirleyebiliriz diye düşünüyorum. “Dijital detoks” yapmak, teknoloji kullanımını sınırlamak ve anlamlı içeriklere yönelmek, bu çılgın gemide daha bilinçli bir yolculuk yapmamızı sağlayabilir. 

Yeni Türkü hepimiz için söylüyor: Vira Vira…

2 Comments

  1. Elif, yine cok onemli bir konuyu gundeme getirdin, cunku insanlari esir ve cahil eden dijital ortam her gecen gun daha tehlikeli boyutlara ulasiyor. Insanlar dijital gemide hem dusunme kapasitesini hem de dusunme yetenegini kaybediyor. Ruzgar yani sosyal medyayi yonetenler bu zaafiyetin farkinda ve gemiyi istedikleri yone surukluyorlar. Babam bir ogretmen olarak, televizyonun yeni yasamimiza girdigi zamanlar bir universite ogrencisi olarak, benim cok fazla tv seyredip zaman harcadigimi bana dogrudan soylemek yerine “bu insanlari cahil eden bir bulustur” derdi. Simdi ayni seyi dijital ortamda yasiyoruz. Cogu insan, belirttigin gibi kitap okuma yoksunu oldu. Hele AI gibi bir dipsiz kuyunun bizim basimiza ne gibi coraplar orecegi ayri bir tehlike insanlik icin. Sonumuz hayirli olsun.

    Iyi haftalar,

    Liked by 1 kişi

Aydin Erturk için bir cevap yazın Cevabı iptal et