Bilime Adanmış Hayatlar/Takiyüddin

Daha evvel Sarıkamış başlığında yazdığım yazıda “Bir gün fırsatım olursa Kılıç Ali Paşa’ya dair yazmak istiyorum” demiştim. Bayram tatilini de fırsat bilerek çok ilginç bağlantıların olduğu, araştırırken, yazarken son derece keyif aldığım, Türk ve İslam tarihinde çok önemli bir dönemi paylaşmak istedim. Umarım okurken siz de keyif alırsınız.

Tarihin ilk dönemlerinden beri insanlar ve dahi toplumlar gökyüzünü hep gizemli bulmuştur. Bunun için de gerek kişisel merakla, gerekse devlet eliyle gökyüzü incelenir hale gelmiştir. Tuhaftır, bir devletin en parlak dönemi, astronomiyi kurumsallaştırıp ciddi çalışmalar yaptığı döneme denk geliyor. Çünkü astronomi çalışmaları, içinde farklı disiplinleri de barındırıyor. Matematik, Fizik, Felsefe v.s… Mesela islam tarihinde ilk rasathane Abbasi halifesi Me’mun döneminde Bağdat’ta açılıyor. Bunun nedeni ise halifenin bilime verdiği önem. Çünkü aynı Me’mun döneminde Beytü’l-Hikme isminde muhteşem bir kurum açılıyor.

Burada Yunancadan, Latinceden, Hintçeden, Farsçadan yani Platon, Aristo, Galen, Öklid, Aryabhata v.s gibi bilim adamlarının eserlerinden çeviriler yapılmış, bilimsel çalışmalar üzerinde yoğunlaşılmış ve bir anlamda islamda Rönesans yaşanmıştır. Mesela bu kurumda çalışma yapanlar arasında Cebir’in mucidi diye bilinen, Algoritma’ya ismini veren, birçok meşhur matematikçinin kendisine atıf yaptığı Harezmi de vardır. İşte bu dönemde halife Me’mun iki farklı bölgeye iki rasathane açıyor. Hatta Şam’da açtırdığı ikinci rasathanede Harezmi de çalışmalarda bulunuyor. İçinde yüzbinlerce eser bulunan ve yaklaşık 400 yıl hizmet vermiş, büyük alimler yetiştirmiş bu Beytü’l-Hikme’ye ne olmuş derseniz, Moğol İmparatoru Cengiz Han’ın torunu Hülagu Han, Bağdat’a sefer yapıp önüne geleni kılıçtan geçirirken Bağdat Kütüphanesi’ni de yağmalamış. Bizdeki tarih kitapları böyle yazıyor. Bunun bir Arap propagandası olduğunu düşünüyorum. Hülagu Han’ın zalimlikleri doğrudur ama Hülagu Han’ın veziri aynı zamanda büyük bir bilim adamı olan Nasreddin Tusi’dir. Nasreddin Tusi’nin önerisiyle Isfahan’da açılan ve dönemin en büyük kütüphanesi olarak bilinen mekandaki eserlerin, Bağdat Kütüphanesi’nden ve Alamut Kalesi’nden alınanlardan oluştuğuna inanıyorum. Yani ortada yağmalamadan ziyade bir “ganimet” durumu söz konusu. Nasreddin Tusi kütüphaneyle de yetinmemiş ve Hülagu Han’a rasathane açılması konusunda da telkinlerde bulunmuş ve bunun üzerine tarihteki ilk donanımlı rasathane olan Meraga Rasathanesi açılmıştır. Nasreddin Tusi burada gözlemlerde bulunmuş ve Zic-i İlhani diye bir eser yazmıştır. (Astronomiye olan katkılarından dolayı Ay’daki bir kratere de Nasreddin ismi verilmiştir)

Nasreddin Tusi (1201-1274)
Nasreddin Tusi’nin adını taşıyan ay krateri

Meraga Rasathanesi’ni çocuk yaşlarda gezen ve buradan çok etkilenen, sonradan Timur İmparatorluğu’nun da başına geçen Uluğ Bey, astronomi anlamında Türk-İslam tarihinin zirve noktasıdır. Bir bilim adamının imparator olduğu başka bir dönem ya da devlet var mıdır, bilemiyorum. Uluğ Bey’e gelmişken onun yanında yer alan, bir nevi ilim konusunda kader birliği yapmış kişilerin ilginç bağlantılarına yer vermek istiyorum. İlk isim Gıyaseddin Cemşit. Gıyaseddin Cemşit, Nasreddin Tusi’den ziyadesiyle etkilenmiş bir isim ve onun hazırladığı Zic-i İlhani’yi yeniden düzenleme işine girişip eksiklerini tamamlıyor. Ayrıca Matematiğin Anahtarı isminde bir eser yayınlayıp ondalık kesirleri kuramsal yönden incelemis ve bu kesirlerle toplama, çıkarma, çarpma ve bölme gibi aritmetiksel işlemlerin nasıl yapılacağını örnekleriyle göstermiştir. Yıllar sonra yazının da esas konusu olan Osmanlı alimi Takiyüddün, bu eserde yer alan bilgileri alıp trigonometri ve astronomi alanlarına uygulayarak geliştirecektir. Bir başka isim ise Bursalı Kadızade Rumi. İsminden de anlaşılacağı üzre kendisi Osmanlı döneminde yetişmiş bir alim. Hocası ise Osmanlı Devleti’nin ilk şeyhülislamı olarak bilinen Molla Fenari. Molla Fenari uzun süre kendisine ders verdikten sonra Horasan’a gidip ilmini ilerletmesini istiyor. Horasan’dan Semerkand’a geçiyor ve bir şekilde Uluğ Bey ile tanışarak onun açtığı medresede dersler vermeye başlıyor. Hatta Gıyaseddin Cemşit ölünce de Uluğ Bey’in açtığı Semerkant Rasathanesi’nde müdürlük yapıyor. Pek çok öğrenci yetiştiriyor ama içlerinden bir tanesi var ki Fatih Sultan Mehmet’in yoğun ısrarıyla İstanbul’a gelip ömrünün sonuna kadar İstanbul medreselerinde matematik ve astronomi eğitimleri veren, bir şekilde Osmanlı’da bilimin yönünü değiştirmiş kişi olan Ali Kuşçu. İşte Uluğ Bey’in yanındaki isimler bilim konusunda hayli yol kat etmiş müstesna insanlardan oluşmaktaydı. Uluğ Bey ve yanında bulunan bu isimler yıllarca süren çalışmalar yapıp devrin ve tüm zamanların en önemli astronomi eseri olan Zic-i Uluğ Bey’i oluşturdular. Sonradan Kepler ve Tycho Brahe tarafından batıda açılacak olan rasathanelere ilham kaynağı olan Semerkant Rasathanesi, oğlu tarafından hazin bir şekilde öldürülen Uluğ Bey’in ardından yıkılıyor. (Bugün Ay’ın görünen yüzeyinin önemli bir bölgesine Uluğ Bey krateri adı verilmiştir)

Uluğ Bey 1394-1449
Uluğ Bey’in ismini taşıyan ay kraterleri

Ve nihayet esas konumuz olan Takiyüddün ve onun kurduğu rasathaneye geldik. Burada bir parantez açıp “müneccimlik” terimini açıklayalım. Müneccim, Arapçada “yıldız” anlamına gelen “necm” kelimesinden türemiş. Sözlük anlamı yıldızların hareketlerini inceleyip gelecekteki olayları tahmin etmek. Müneccimlerin islam coğrafyasında ta Halife Me’mun zamanından beri önemli olmasındaki asıl neden ise rasathanelerde yapılan gözlemler sonucunda ezan vakitlerini belirlemek, Ramazan’da imsakiye hazırlamak, takvimleri belirlemek, Güneş ve Ay tutulmalarını incelemek v.s Tabii zamanla özellikle Osmanlıda müneccimlere daha farklı misyonlar yüklenmiş, savaşa ne zaman çıkılacağı, yapılan gemilerin ne zaman denize indirilmesinin hayırlı olacağının belirlenmesi, “eşref saati”nin tespit edilmesi gibi kehanetlerde bulunulması istenmiş. İşte böyle bir dönemde bir vesile ile Takiyüddin İstanbul’a gelir ve o daha gelmeden müneccimlik konusunda namı da gelir. Tam da o yıllarda Müneccimbaşı Mustafa Çelebi ölünce Takiyüddün, Müneccimbaşı olur. Dönemin padişahı 2. Selim’in emriyle Galata Kulesi’nde gözlem çalışmaları yapar. 2. Selim vefat edip yerine 3. Murat geçtiğinde Takiyüddin, dönemin Sadrazamı Sokullu ile ve padişah 3. Murat’ın hocası Sadettin Efendi ile hayli yakın münasebetler kurar. Takiyüddin, Sultan’a “Uluğ Bey tarafından yapılan ve kullanılan zic’in yani yıldız kümelerinin, burçların durumunu gösteren horoskopların dayandığı hesapların tarihin gerisinde kaldığını ve yeni gözlemlerin yapılması gerektiğini” anlatan bir rapor verir. Sokullu ve Hoca Sadettin’in de desteğiyle birlikte Topkapı’ya rasathane açılır. Takiyüddin beraberinde 15 kişiyle birlikte çalışmalara başlar. Sinüs, Kosinüs, Tanjant ve Kotanjantın tanımlarını verip ispatlarını sergiler ve cetveller hazırlar. Ekliptik düzlemi ile Ekvator düzlemi arasındaki 23° 27’lik eğimi, 1 dakika 40 saniye farkla 23° 28′ 40″ şeklinde tahmin eder. İlk defa ışığın küresel yayılımından bahseder ve ismini koymamış olsa da “gözlem dürbünü” adını verdiği bir nevi “teleskop”u kullanır. Rasathanede çalışmalar devam ederken Osmanlı Devleti üzerinden bir kuyruklu yıldız geçer. Padişah, Takiyüddin’den bunu yorumlamasını ister. Takiyüddin, bu yıldızın saadet devrinin müjdecisi olduğunu, çıkılacak İran Seferi’nin başarılı olacağına dair bir işaret olduğunu söyledi. İşte belki de tarihin akışını değiştirecek yorum tam da bu oldu. Seferde başarı sağlanamadı, bu esnada İstanbul’da veba salgını başladı, peşine en büyük destekçisi Sokullu da vefat edince zaten devrin uleması tarafından çok da hoş bakılmayan rasathane hakkında dönemin Şeyhülislam’ı Kadızade Ahmet Şemsettin, Padişah’a: “Gözlem yapmak evrenin ve dahi Allah’ın sırlarını öğrenmeye teşebbüs niteliğinde bir küstahlıktır. Gözlemevi kuran devletler yıkılır” şeklinde bir beyanda bulunur. Bu esnada yobaz takımı da “Bu rasathane ile Takiyüddin ve personeli meleklerin bacaklarını gözlemektedir. Allah da kızmış ve vebayı da bunun sonucunda göndermiştir” diye propagandada bulunur. Bunların üzerine 3. Murat, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’ya emir verir: “Yıkın rasathaneyi”.

Takiyüddin 1521-1585

Kılıç Ali Paşa aslen İtalyan asıllı. Çocuk yaşlarda çok da sağlıklı olmadığı için papaz olmak amacıyla din eğitimi almaya Napoli’ye giderken Cezayir korsanları tarafından esir alındı. Uzun süre kadırgalarda forsalık yaptı. Sonra Müslümanlığı seçti. Uluç namıyla anıldı. Barbaros ve Turgut Reis’in yanında çalışmaya başladı. Birçok başarılı deniz seferinde yer aldı. 1571 yılında gerçekleşen ve Osmanlının mağlubiyeti ile sonra eren İnebahtı Deniz Savaşı’na katıldı. Aslında bir karacı olan ama kaptan-ı deryalığa getirilmiş Müezzinzade Ali Paşa’ya tecrübelerinin ışığında taktikler verdi. Ama kaptan-ı derya çok da önemsemedi. O savaşta çok ağır kayıp veren Osmanlı donanmasının tek ayakta kalan kısmı Uluç Ali Paşa’nın komuta ettiği kısım oldu ve emrindeki mürettap ile karşı tarafın sol kanadını bozup Malta şövalyelerinin kaptan gemilerini ele geçirerek İstanbul’a geri döndü.

Kılıç Ali Paşanın İtalya’da doğduğu La Castella kasabasına dikilen büstü

Padişah 2. Selim Uluç ismini Kılıç’a çevirdi ve kendisini kaptan-ı deryalığa terfi ettirdi. Osmanlı Devleti her ne kadar tersanelerde İnebahtı Savaşı’nda kaybettikleri gemilerin iki katını tekrar yapsa da, nitelikli leventlerin çoğunun İnebahtı’da ölmesinden dolayı bir daha asla denizlerde üstünlük sağlayamadı. İspanyol denizcilerin önderliğinde kazanılan İnebahtı Savaşı’nın batıdaki adı “Lepanto”. İspanyollar bu zaferi hiç unutmadılar ve imal ettikleri şaraplara dahi bu ismi verdiler. Hatta Süleyman Demirel 1998 yılında Cumhurbaşkanı olarak İspanya’ya gittiğinde İspanya Kralı Juan Carlos, verdiği yemekte masalara “Lepanto” şarabını koyarak servise başladılar.

3. Murat’ın “Rasathaneyi yık” emri sonrasında Kılıç Ali Paşa denizden bombardımana başladı ve tersane yerle bir oldu. Aslında sessiz sedasız da yapılabilirdi bu iş ama bu şekilde sansasyonel bir yıkım cahil halk tarafından daha etkili oldu. Camilerde imamlar “padişahın emriyle yıkıldı kafirin mekanı” gibisinden sözler söylediler. Rasathanenin yıkıldığı alana bir cami yapıldı, adı da Kılıç Ali Paşa Cami oldu.

Tophane ( Mimar Sinan)

Zevkine düşkün Kılıç Ali Paşa 87 yaşındayken kendisinden 70 küçük cariyeyle alem yaparken vefat etti. 3. Murat ise Osmanlı Devleti’nde en fazla çocuk sahibi olan padişah. 100’ün üzerinde çocuğu olduğu tahmin ediliyor.

Ömrünü bilime adayan Takiyüddin ise hiç evlenmedi, haliyle çocuğu da olmadı. Bugün Dolmabahçe Sarayı’nın olduğu alan kendisine aitti ve ölünce de devlete kalmış oldu!

SpaceX’in başarıyla fırlatılmasından saatler sonra, astronomi çalışmalarına ömür adamış değerli bilimadamlarımızı yaşadıkları zorluklarla yad etmiş olduk. Uzay insanoğlu tarafından bilinenlerin az, keşfedilmesi gerekenlerin daha fazla olduğu gizemli bir sonsuzluk. Geleceğimizi belirleyecek olan, Stephen Hawking’in bahsettiği gibi insanlık bir sonraki bin yıl yaşamak istiyorsa uzaya yayılmalı konusu halen belirsizliğini korumakta…

Keyifli bir Pazar günü dileğiyle 🚀

Sevgilerle 💝

2 Comments

  1. Elifcim kalemine sağlık . İnsanlığın başına gelen en büyük felaketlerden biri nedir diye sorsan “kara cahilliktir “derim . Adından da anlaşılacağı gibi bu kara karanlık; bilmin , aydınlıkların , aklın ,verilen onca emeğin düşmanı olmuş yapılanı yıkmak yok etmekte hiç tereddüt etmemişlerdir. Yazında beni en çok etkileyen Uluğ beyin kalemiyle aklıyla buluşlarıyla gökyüzünü fethi ,hırsı uğruna babasını katleden oğlu ve ölüm onu durdurunca noktalanmıştı.Ama Uluğ Bey’in fethettiği genişlik, dedesi Timur’un fethettiğinden çok daha sınırsız ve uzun ömürlüydü.

    Yıldız cetvellerinin giriş bölümünde, “bıraktığımız izler ne olduğumuzu gösterir “yazılıydı. Semerkand’taki bir rasathaneden esrarlı gökyüzüne doğru bir yürüyüş başlatmış ve ardında yıldız tozundan ayak izleri bırakmıştı.’’

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s