RAMAZAN GELMİŞ, HOŞ GELMİŞ

Ramazan ayına günler kaldı. Orucun tarihinden, faziletlerinden v.s bahsetmeyeceğim. Zaten konuya dair yaptığım tüm okumaları, eskiden beri öğrendiklerimi düşündüğümde kimsenin spesifik bir yorum yaptığına da şahit olmadım. Herkes kendi bakış açısıyla yorumlamış. Mesela genel olarak pek çok kişi cennetten kovulan Hazret-i Adem ile Hazret-i Havva’nın yeryüzünde buluşmalarından sonra Adem’in Allah’a şükranlarını sunmak adına 10 gün oruç tutmasını “ilk oruç” olarak kabul ediyor. İlk çağ toplumlarından bu tarafa hemen hemen bütün dinlerde, öğretilerde “oruç” kavramı önemli bir ritüel olarak karşımıza çıkıyor. Her inanış farklı nedenlerle bu ibadeti yerine getirmiş ve getiriyor.

Bizim toplumumuzda nereden çıktığı belirsiz olan bir inanış var: “Oruç, fakirleri anlamak için tutulur”. Bu düşünce bana çok anlamsız geliyor. Sanki fakirlerin oruç tutması yasakmış gibi. “Oruç” kelimesinin Arapçadaki karşılığı “savm”mış. O da “tutmak” anlamına geliyormuş. Oruçluyken nelerin yasak olduğunu düşündüğümüzde “tutmak” son derece anlamlı bir hale geliyor. Bu anlamdan yola çıkarak şimdiye kadar herhangi bir yerde okumadığım, kimseden duymadığım bir fikir geliyor aklıma: Adem ve Havva’nın cennetten kovulma nedeni Yahudi öğretilerine göre yasak olan meyveyi (elma olarak kabul ediliyor) yemek. İslam’da ise kovulma A’raf Suresi’nde şöyle anlatılıyor: “Sana gelince Adem, seninle eşin cennete yerleşiniz, istediğiniz her tarafından yiyip içip yararlanınız. Yalnız sakın şu ağaca yaklaşmayın! Böyle yaparsanız zalimlerden olursunuz. Fakat şeytan onlara, onlardan gizlenmiş olan edep yerlerini açığa çıkarmak için vesvese verdi. Onlara şöyle telkinde bulundu: ‘Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin meleklerden veya ölümsüz hayata kavuşanlardan olmanızı önlemektir.’ diyerek, kendisinin onların iyiliğini istediğine dair yemin üstüne yemin etti.” Burada “ağaç” bir metafor mudur, yoksa gerçekten ağaç mıdır? Bu konuda başka bir ayrıntı yok. Bazı tefsirlere baktım, doğrusu çok da anlayamadım. Benim dikkat ettiğim nokta şurası: “Fakat şeytan onlara, onlardan gizlenmiş olan edep yerlerini açığa çıkarmak için vesvese verdi.” Burada bahsedilen “cinsellik” mi acaba? Bana göre ağaç onu simgeliyor. İşte Yahudilikte ve İslam’daki “kovulma nedeni”ni bir araya getirdiğimde bana göre oruç tutmanın bir tarafında kovulma gününe atıf yapılıyor. Çünkü oruçken özellikle iki şey tutuluyor: iştah ve şehvet. Tabii bu benim yorumum, yanlış da olabilir 🙂 Bizim toplumumuzda sıklıkla duyulan “Din üzerinde fazla düşünme, her düşünceni söyleme” sözlerine itaat edip daha fazla düşüncemi söylemeyeyim. Belki gelecek tepkilere göre bu konuya dair önümüzdeki haftalarda da düşüncelerimi paylaşabilirim.

Osmanlı’da  Ramazan ayı çok önemliymiş. Öyle ki, o dönemde yapılan uygulamaları, alınan tedbirleri falan okudukça Osmanlı’ya ilk defa bu kadar hayranlık duydum. Ramazan yaklaşınca devlet tarafından “tenbihname” diye bir yönetmelik yayınlanır ve tüm vilayetlere yollanırmış. Adından da anlaşılacağı gibi Ramazan ayı boyunca neler yapılması gerektiği, nelerin yasak olduğu, uymayanların alacağı cezalar v.s hep bu metinde yer alırmış. Birkaç örnek vereyim: Esnaf, ne olursa olsun Ramazan ayı boyunca ürününe zam yapamaz. (Okuduğum makalede Fatih Sultan Mehmet ve 4. Murat döneminde yasak olduğu halde ekmeğe zam yapan iki fırıncının idam edildiği yazılıyor) Gündüzleri ülke içindeki müslüman olmayanlar da dahil olmak üzere halka açık yerlerde yemek yemesi yasaktır. Kılıç, bıçak, kama gibi kesici aletleri üzerinde taşımak yasak, çünkü oruç yüzünden asabi olunabilir ve biriyle yapılacak olası kavgada karşı tarafa bu kesici aletlerde zarar verilebilir. Daha bir dolu yasak ve bazı şeyleri teşvik var ama benim en çok dikkatimi çeken bu üç şey oldu.

Sadece devlet değil, halk da Ramazan’ı çok önemsemiş ve kendilerince yazılı olmayan kurallar koymuş. Bunlardan biri, zengin kişiler, manav, fırın, kasap gibi yerlere gider, çevrede fakir olup da borç defterine yazdıran kişilerin “habersizce” borçlarını ödermiş. Bir başka güzel uygulama ise “diş kirası”. İftar açmak için bir eve davet ediliyorsunuz. Oruç açılıyor, sohbet, muhabbet derken o evden ayrılıyorsunuz, o esnada gittiğiniz evin sahibi size bir hediye (genellikle para/altın) veriyor. Peki neden adı diş kirası? O da şöyle açıklanıyor: ev sahibi, misafirine diyor ki: “evime geldiniz, şeref verdiniz, bana sevap kazanırdınız. Yemeğimizi yediniz ve bunu yaparken de dişlerinizi yordunuz. Bu da sizin diş hakkınızdır”…

Aslında Yale Üniversitesi’nin “oruç” için yaptığı sağlık yönündeki bir araştırmayı paylaşmak istiyordum ama yukardaki güzel şeylerin üzerine bilimsel şeyler yazmanın çok anlamlı olmayacağını düşünerek vazgeçtim 🙂 Belki önümüzdeki haftalarda onu da paylaşabilirim, çünkü yapılan çalışmayı son derece önemli görüyorum.

Herkesin Ramazan ayını tebrik eder, tutulan oruçların, yapılacak yardımların Allah tarafından kabul edilmesini dilerim.

Sevgilerle 💜

2 Comments

  1. Kalemine sağlık canim.. yine bilgilendirdin, aydınlattin. 🙏😘 Cocuklugumda tuttuğum oruçlarda aldigim hazzı daha sonrasinda hic yakalayamadim. Sanirim masumiyet, saflık ile taclanmasi gerekiyor. ☺️

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s