BAŞKASI ADINA UTANMAK

Uzun süredir siyasi bir roman yazıyorum. Hemen belirteyim, herhangi bir siyasi düşünceyi rencide edecek, otorite tarafından yasaklanacak yani başıma bela olacak türden değil 🙂 Tabii böyle bir işe kalkışınca mecburen yoğun şekilde özellikle ülkenin yakın dönem siyasi tarihine dair okumalar, araştırmalar yapmak zorundasınız. Çok partili hayata geçiş ile başlayan döneme dair bir yığın arşiv taraması yapıyorum, çeşitli makaleler, eski gazeteler okuyorum v.s.

Yeni neslin sosyal medyada en çok kullandığı kelimelerden biri “cringe”. Asıl manası biraz farklı olsa da genel olarak “başkası adına utanmak” anlamında kullanılıyor. Bu kelimeden hareketle bana göre Türk siyasetindeki en “cringe” beş olayı paylaşmak istedim. Elbette bu kadar ufak bir sayı utanç tablolarıyla dolu bir tarih için son derece yetersiz kalır. Yolsuzluklar, akraba kayırmacılığı, gaflar gibi olayları listeme almadım. Yoksa daha iki gün önce AKP Elazığ milletvekili “milletvekili maaşıyla geçinemiyorum, utanıyorum” diye açıklama yaptı. Daha evvel “gerekirse yarım kilo et yeriz” demiş birisi. Milyonlarca insanın asgari ücretle çalıştığı bir ülkede, 40-50 bin lira maaş almaktan utandığını söylemek nereden baksan saçmalık ama neyse biz listeye dönelim.

Listemin 5. sırasında “Fırıldak Kubi” diye tanınan tek dönem vekillik yapmış Kubilay Uygun’un siyasi hayatı var. Kubilay Uygun Meclis’e girmeden önce DYP ilçe Başkanlığı yapmış, oradan sıkılmış ANAP İl Genel Meclis Üyeliğine geçmiş, orayı da beğenmeyip CHP’den Belediye Başkan Adayı olmuş bir abimiz. Belediyelerle uğraşmaktan da sıkılmış ve bir şekilde DSP’den milletvekili olarak Meclis’e girmiş. Milletvekili seçilince 6 ay sonra DSP’den DYP’ye geçiyor. Üç gün sonra da tekrar DYP’den DSP’ye. Aradan üç hafta geçmeden tekrar DYP’ye dönüyor. Bir sene dolmadan da MHP saflarına katılıyor. Oradaki misafirliği de bir ay kadar sürüyor ve Hüsamettin Cindoruk’un başkanı olduğu DTP’ye katılıyor. Tabii bir süre sonra oradan da istifa ediyor.. Kendisini listeye alma nedenim “siyaset”in kendisinin, siyasi görüşler daha doğrusu siyasi partiler için tartışmanın, kavga etmenin ne kadar gereksiz olduğunu göstermek. Burada “başkası adına utandığım” kişi Kubilay Uygun değil, böyle birini partilerine davet eden siyasi parti yöneticileri ve temsilcileri. Hani siyaset-üstü bir isim olur, belli alanlara hakimdir, kendisinden istifade edersiniz, buna kimse itiraz etmez ama Kubilay Uygun böyle bir profil değil ki. Mesele sadece partilere katılıp ayrılması da değil. Mesela Meclis’e hiç uğramıyor. Hatta oturumlara katılmamak için doktor raporu falan alıyor. Böyle değişik bir figür. Bu partilerin hiç mi ilkesi, duruşu olmaz? Sonra da adama “fırıldak” deniyor. Fırıldak olan rahmetli Kubilay Uygun değil, siyasetin, sistemin kendisidir…

4. sırada gene Kubilay Uygun olayına benzeyen bir hadise var: Başrolünde Bülent Ecevit’in yer aldığı, sonrasında kendisinin de yaptığından pişmanlık duyduğunu söylediği Güneş Motel Olayı. 1977 seçimlerinde Bülent Ecevit liderliğinde CHP, kendi tarihinin en büyük oy oranlarından birini alır. Ama milletvekili sayısı hükümet kurmaya yetmez. Süleyman Demirel, diğer partilerin desteği ile hükümet kurar. Adalet Partisi’ndeki bazı huzursuzluklardan dolayı 12 milletvekili istifa eder. Bülent Ecevit, mevcut hükümetin düşmesini istiyordu. 12 milletvekili ile Güneş Motel’de görüştü, kendi kuracağı hükümete destek istedi ve hepsine bakanlık vereceğini söyledi. İçlerinden sadece Oğuz Atalay destek vereceğini ama bakanlık istemediğini belirtti. Bir tanesi de Demirel hükümeti için verilen gensoru görüşmelerine dahil olmadı. Yeni hükümet kuruldu ve Ecevit, söz verdiği gibi o 10 kişiyi de bakan yaptı. O bakanlardan mesela Gümrük Bakanı Tuncay Mataracı çok büyük yolsuzluklara, rüşvete konu olmuş ve sonradan ömür boyu hapis cezası almıştır. Kurulan hükümet, Türkiye Cumhuriyet tarihinin en kötü hükümetlerinden biri olmuş, alevi-sünni çatışması, ekonomik çöküntü v.s derken halk bir daha nispeten “sol” olan bir partiye pek de itibar etmemiştir. Mesela 1977 seçimlerinde bugün “sağın kalesi” olarak bilinen Konya’da en yüksek oyu CHP almış, aynı CHP 1979 yılında yapılan ara seçimde Konya’da dibi görmüş. Tabii Ecevit’in ya da CHP’nin o yıllardaki düşünü Güneş Motel’e bağlamak doğru olmayabilir. Zaten benim ilgilendiğim ve onlar adına utanç duyduğum kısım, milletvekillerini bakanlık karşılığında kendi partine transfer etmek ya da bakanlık karşılığında tamamen zıt düşüncede olduğun partiye gitmek. Türk demokrasi tarihinin en kara lekesi ne denilse ilk vereceğim örnek bu olay olurdu.

3. sırada İstanbul Üniversitesi’nin 1983 yılında “haiz olduğu ahlaki faziletler” gerekçesiyle “hukuk” alanında Kenan Evren’e “fahri profesörlük” ve “hukuk doktorluğu” unvanını vermesi var. İşin utanç verici bir başka kısmı, o unvan verilmesinde 28 üniversite rektörünün de hazır bulunması ve hepsinin de benzer unvanları kendi üniversitelerinin de vereceğini bildirmesi. Dönemin şartlarına göre her üniversite mutlaka hakim güç tarafından desteklenmek, ihtiyaçları için fonlanmak ister ama böyle değil. Hele ki kim tüm ülkeyle dalga geçer gibi hukuk alanında taçlandırmak büyük kepazelik. “Cringe” kelimesi esas itibariyle “güç karşısında boyun eğmek, yaltaklanmak” manasındadır. Orada bulunan ve asli görevleri özerk, demokratik bir ortamda gençlerin eğitim alması, bilime katkı vermek adına çalışmaların yapıldığı kurumun yöneticileri cringe’ın her iki anlamda da tam karşılığıdır.

2. sırada Adnan Menderes’in Kırşehir’i ilçe, Malatya’yı da ikiye bölerek Adıyaman şehrini kurması hadisesi bulunuyor. 1954 yılında yapılan genel seçimlerde uygulanan sistem şöyledir: bir şehirde hangi parti en yüksek oyu almışsa o şehrin kontenjanındaki tüm milletvekilleri birinci partiden oluyor. Mesela o dönem İstanbul 29 milletvekili çıkarıyormuş, İstanbul genelinde en yüksek oyu Demokrat Parti almış ve 29 milletvekili de Demokrat Parti’den olmuş. Yani oy oranının hiçbir önemi yok, bir farkla bile kazanmış olsan bütün vekillikler senin. Türkiye genelinde Demokrat Parti 5 milyon oy almış 503 milletvekili sahibi olmuş, CHP 3 milyon oy almış ama milletvekili sayısı 31. İşte seçim sisteminin saçmalığı böyle bir şey. Her neyse koca ülkede Demokrat Parti’nin birinci gelmediği, haliyle vekil çıkartmadığı 5 il var. Sinop, Tunceli, Malatya ve Kars’ta CHP birinci olurken, Kırşehir’de de Osman Bölükbaşı’nın liderliğini yaptığı Cumhuriyetçi Millet Partisi en yüksek oyu almış. Seçim 2 Mayıs 1954 yılında yapılmış, 20 Temmuz’da yani nerdeyse seçimden sonraki ilk icraat Kırşehir’i ilçe yapmak olmuş. “Başka sebep vardır belki” diye düşünülürse, o yıllarda Nevşehir henüz il değil, Niğde’ye bağlı bir ilçeymiş. Apar topar Nevşehir’i il yapmışlar, ilçe yaptıkları Kırşehir’i de Nevşehir’e bağlamışlar. Apaçık bir şekilde şehri cezalandırmadır bunun adı. Zaten Yassıada duruşmalarında Menderes’in anayasal suç işlediği konulardan biri de Kırşehir meselesidir. Malatya, İsmet İnönü’nün memleketi. Muhtemelen “İnönü yaşadığı sürece oradan galip gelemeyiz” deyip şehri ikiye bölmüş ve Adıyaman il hüvviyeti kazanmış. Oh mis gibi demokrasi 🙂 Bu nasıl bir hırstır, nasıl doyumsuzluktur anlam veremiyorum. Hani bir laf vardır: “Yedi derviş bir kilime sığar da iki padişah cihana sığmaz”, sanırım böyle br şey. 503 milletvekilin var, her şeyi değiştirebilecek kudrete sahipsin ama gözün Kırşehir’de kazanamadığın 5 vekillikte. İşte bunun uzantısı da kibiri doğuruyor. Doymak nedir bilmiyorsun, her zaman, her yerde kazanmak, topyekün kudret sahibi olmak istiyorsun. O gelenekten gelen bütün partiler de aynı kibire kapılmış, hata üstüne hata yapmışlar ve yapmaya devam ediyorlar.

Geldik listenin en tepesine. Aslında yaşadığımız döneme dair bir şey eklemek istemiyordum, çünkü milyonlarca olay var ama ilk gün izlediğimde de, aklıma her geldiğinde de gözlerimin dolmasına, kendimi sıkmama neden olan o görüntüyü listenin başına almazsam olmaz. Gerçi bu olaydaki hakim duygu “utanç”tan ziyade “öfke, tiksinti” gibi hisler ama gene de paylaşacağım. Kemoterapi tedavisi gören kanser hastası Dilek Özçelik, yaşadığı şehir olan Edirne’de kanser ilaçlarını bulmakta zorlandığını, bu yüzden kendisi ve tüm kanser hastalarının mağdur olduğunu AKP bakanı Erdoğan Bayraktar’a anlatıyor. Bakan da klasik siyasetçi refleksi ile kızın söylediklerini umursamadan cebine para sıkıştırıyor, bir de utanmadan uyarıyor: “çok para var orada, düşürme” diye ve camiye doğru hareket ediyor namaz kılmak için. Güzel Dilek, parayı geri vermek için Bakan’ın camiden çıkmasını bekliyor ve bu pişkinliğe, bu umursamızlığa tokat gibi bir cevap veriyor: “Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda”… Dilek maalesef hastalığa daha fazla dayanamadı ve 2018 yılında aramızdan ayrıldı ve bana büyük dersler verdi: robotik davranışlar sergilemeden önce dinlemesini öğren. Konuşmaktan çok, dinlemeyi önemse. Hangi göreve gelirsen gel, hayatın içinde hangi satüde yer alırsan al, anne, öğretmen, müdür, milletvekili v.s üzerine giydiğin kıyafetin sorumluluğunu taşıyamayacaksan o vazifeye de talip olma. Ve hiçbir koşul ve şartta ruhlarını, kalplerini by-pass ettirmiş, insan olmanın erdemlerinden uzaklaşmış bu siyasetçilere güvenme…

İyi Pazarlar..

2 Comments

  1. Ülkemizin siyasi olarak geldiği yeri anlatan cok güzel bir yazı! Maalesef ülkemizde siyasilerin her dönemde, kendi çıkarları adına, ülkeyi nasıl hoyrat kullandıklarını açık seçik anlatıyor. Bunun en güzel örneği bizdeki siyasi parti sayısına bakmak yeterli; her gün canı isteyen bir siyasi parti kuruyor. Ülke için ortak bir akıl veya bir güç yaratmak yerine kendi isteğiyle keyfinie göre bir yol tutmak daha önemli birileri için. Böylece insanların yönetimde söz sahibi olması çok zor ve hemen hemen imkansız. Kalemin her daim sağ olsun.

    Beğen

  2. HARİKA YAZMIŞSINIZ GENE…. KALEMİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK…. BU UTANÇ VERİCİ ÖRNEKLERİ NE ÇABUK UNUTTUĞUM İÇİN UTANDIM…..

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s