İki hafta önce Türk siyasi tarihinde yaşanmış, siyasiler adına utanç verici beş olay yazmıştım. Bu hafta da ülkem adına utanç duyduğum olayları konu edineceğim. Bir anlamda; kaybettiğimizi düşündüğüm hafızamızdaki kötü şeyleri kaydetme isteği…
5- Amerikalıların Türk askerlerinin kafasına çuval geçirmesi

2003 yılında Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentine karargah kurmuş Türk silahlı kuvvetlerine ait özel birlik askerleri, aralarında peşmergelerin de yer aldığı Amerikan askerleri tarafından sürpriz bir baskın sonucu derdest edildi. Başlarına çuval geçirilmiş halde fotoğrafları kamuoyuna servis edildi ve tam 3 gün boyunca sorguya çekildiler. Sonradan öğreniliyor ki dönemin Genelkurmay Başkanı, olaya dair bilgilendirildiğinde askerlerin mukavemet etmemesi emrini vermiş. O günlerde hayli infiale sebep olan olay için dönemin Başbakanına (kimdi acaba?) bu hareketin Türk askerini ve Türk milletini aşağılamak olduğunu, Amerika’ya nota verilmesi gerektiği söylenince Başbakanımız, devletlimiz: “Nota verecekmişiz, ne notası, müzik notası mı?” diyerek aklınca dalga geçecektir. Burada utanç duyduğum şey koskoca bir ülkenin içine düştüğü aciz durum. Kahramanlık öyküleri okuyarak büyü, Çanakkale’yi, Dumlupınar’ı, Sakarya’yı ve daha nicelerini. Bu ülkenin bir dönemler en güvenilir kurumu olarak kabul edilen Türk ordusunu. Aslında her şey o gün başladı. Askerin saygınlığını kaybettirme çalışmaları, sonrasında Fethullahçı yapılanmanın hükümetin desteğiyle orduyu ele geçirmesi, Ergenekon, Balyoz gibi davalar derken geldiğimiz durum ortada. Bir ülkenin milli savunmasının başındaki kişi (İlker Başbuğ) terörist diye hapiste yattı. Her şeyi ne kadar çabuk unutuyoruz değil mi?
4- Pippa Bacca’nın öldürülmesi


Hatırlarsınız, Pippa Bacca bir sanatçı arkadaşıyla “dünya barışı” adına ülkesi İtalya’nın Milano şehrinden başlayıp Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek, Bulgaristan, Türkiye, Suriye, Lübnan üzerinden İsrail’in başkenti Tel-Aviv’de son bulacak bir yolculuk planlamışlardı. Kendilerine “barış gelini” ismini veren ikili, gelinlik giyerek yolculuklarına başladılar. Gebze’ye kadar hiçbir sıkıntı yaşamadan gelen Pippa Bacca, burada maalesef insan suretine bürünmüş bir yaratık tarafından tecavüze uğrayıp öldürüldü. Bu olaydan birkaç ay sonra bisikletle dünya turuna çıkan Danimarkalı bir kadın da Ürgüp-Göreme’ye doğru giderken Yozgat’ta tecavüze uğradı. Bu olay için yorum yapabileceğim hiçbir şey yok.
3- 6-7 Eylül Olayları
1955 yılının Eylül ayında gazeteler sözleşmişcesine Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığını “uyan ey Türk halkı” eşliğinde haber yaptılar. Üniversite öğrencilerinin protesto gösterileriyle başlayan olaylar, halkın da katılımıyla infiale dönüştü. “Cadı avı”na çıkan topluluk, yabancı uyruklu insanların evlerini, iş yerlerini yağmalaya başladı. Bu iki gün içinde resmi rakamlara göre 11 ölü, 32 yaralı (gayri resmi rakamlara göre bu sayı 300’den fazladır. Kayıtlara göre sadece Balıklı Hastanesi’nde 60 kadının tecavüze uğradığı için tedavi altına alındığı belirtilir), 74 kilise, 2 manastır, bir fabrika, 3.500’den fazlası Rumlara ait olan 5000’den fazla ev ve iş yeri tahrip edildi. Türk futbolunun unutulmaz isimlerinden milli takımın da formasını giymiş “ordinaryus” Lefter Küçükandonyadis: “15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. Cebine harçlık koyduğum çocuklar evime saldırıp ufacık kız çocuklarımı öldürmeye kalktılar” diye o gün yaşadıklarını gözleri yaşlı bir şekilde anlatacaktır. Bu vandallığı meşru gösterecek hiçbir sebep olamaz. Elbette olayın arkasında mevcut hükümetin Kıbrıs politikası olması, basının çığırtkanlık yaparak insanları etkilemesi gibi unsurları göz ardı edemeyiz ama bunca kutsal mekanı, evleri, iş yerlerini yakıp yıkmanın, insanlara tecavüz etmenin, darp etmenin, öldürmenin hiçbir mazereti, “bir anlık gaflete düştüm, galeyana geldim” gibi salakça açıklaması olamaz.


2- Sivas Katliamı
6-7 Eylül Olayları’nda gayrimüslimlerin canlarına kast eden insanların çocukları, torunları sırf farklı mezhepten diye bir oteli ateşe verip ikisi otelde çalışan olmak üzere 35 kişinin ölmesine sebep oldular. Tarih okumaları yapıyorum, araştırıyorum, böylesi “organize kötülük”le tarihin hiçbir döneminde karşılaşmadım. O otelde bulunanlar terör örgütü mensubu olsalar; halkın malına, canına kast ediyor olsalar belki anlayabilirim (ölümlerin en fecisi yanarak ölmek olmalı. Düşmanımın bile bu şekilde ölmesine yüreğim el vermez) ama ölenlerin tek suçu alevi olmak. Başka da bir neden yok. Tıpkı 6-7 Eylül olaylarında olduğu gibi yok efendim olayın arkasında başkaları varmış, Sivas’ta o günlerde farklı adamlar varmış v.s hiç önemi yok. Orada büyük bir insan kalabalığı otel yanarken tekbir getiriyordu. Bunu emredecek, mazur görecek hiçbir din, inanç olamaz. Bu olayın faillerini savunan avukatların sonradan millletvekili olması, yakılan otelin yerinde bir süre kebapçının çalışması ve bu katliamın dava sürecinin zamanaşımına uğramış olması ortak utancımız olarak tarih sayfalarındaki yerini almıştır.


1- Almanya’nın “Türk hamal” araması
Bugünün konusu olduğu için listede ilk sıraya aldım ama yukardakiler ya da listeye girebilecek başka hadiseler yaşandığında ya hayatta değildim ya da fikirlerim tam oturmamıştı. Neyse konuya geleyim. Geçtiğimiz haftalarda Almanya, kendi havalimanlarında çalıştırmak için Türkiye’den personel talep etti. Çoğunlukla bavul taşımak için işçi arayan Alman yetkililerin aradığı özelliklerin bazıları şöyle: İyi düzeyde Almanca ve İngilizce bilgisi olacak. Daha önce havaalanlarında çalışmış olacak. Ehliyeti olacak v.s Bu meziyetlere sahip kişiler de sürekli değil, sadece yaz sezonunda Almanya’da çalışacak olup Kasım’da geri dönecekler ve bu iş sadece iki senelik süre zarfı için geçerli olacak. Başvuran sayısı az olduğu için şaşırmışlar da şartları düzenleyeceklermiş. Türkiye’de Türkçe konuşan hamal bulamazsın, neredeymiş Almanca, İngilizce bilen personel, hem de iyi düzeyde. İlan verilen Almanca sitelere baktım, istenilen özellikleri karşılayıp karşılamadıklarını bilmiyorum ama bavul taşıma işinde çalışabileceğini söyleyen çok sayıda Türk vatandaşının yorum yaptığını gördüm. Gerçekten utanç duydum. Çalışmanın ayıbı, utancı olmaz, takıldığım nokta o değil ama dışardan görünen Türk insanı profili maalesef bu: “ayak işlerimizi yapacak adamlar”. Hani bizi kıskanıyorlardı? Şu ülkede yediği tabağı mutfağa götürmeye üşenen insanlar, “bu ülkeden gideyim de ne olursa olsun” diyerek hamallığı göze alıyorlar. E sen askerini, öğretmenini, doktorunu küstürürsen, onlara sağlıklı çalışma ortamı yaratmazsan bir diplomaya sahip olmayan insan salak mı, “okumuşuna böyle davranan devlet, bana nasıl davranacak” diyerek kaçıp gitmek isteyecek. Yeni nesilden bahsetmiyorum bile, onlar fırsatını bulduğu an kaçacaklar ki kaçıyorlar da zaten. İnsanları bu hale getirenler utansın diyeceğim de, maalesef o utancı biz duyuyoruz.
Bir sözüm de Hollanda ile ilgili bir haber duyduğunda elçiliğe gidip portakal dilimleyen, İsrail’e tepki göstermek için yerlere cola döken, Amerika’ya tepki için dolar yakan sözde milliyetçilere: tarihin hiçbir döneminde bir ülke tarafından bu kadar aşağılanmadık. Hadi çıkıp tepki göstersenize. Nereden nereye: 1533 yılında Avusturya ile yapılan İstanbul Antlaşması’ndaki bir kanun maddesi şu: “Avusturya kralı, Osmanlı Sadrazamına eş sayılacak”. Yani dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman demiş ki: “sizin en üstününüz ancak bizim ikinci adamlarımızla muhatap olur”. Adamların içine öyle dert olmuş ki, 70 sene sonra Osmanlının görece güçsüz kaldığı zamanda bir antlaşma daha yaptırıp “Avusturya kralı, Osmanlı padişahına denk sayılır” maddesi koydurmuşlar. Ne zaman ki Türkiye’de “Türkçe ve İngilizce’yi iyi düzeyde bilen, üniversitede okul öncesi eğitim almış Alman çocuk bakıcısı aranıyor” ya da mesela Rize’de ya da Giresun veya Ordu’da: “Türkçe ve İngilizceyi iyi düzeyde bilen, ziraat mühendisliği eğitimi almış çay/fındık toplayıcısı aranıyor” diye ilan ve bu ilana başvuran yüzlerce Alman görürsek o zaman eşitleniriz. O güne kadar içinde bulunduğumuz çaresizlikten dolayı utanmaya devam..
İyi Pazarlar…
Hepsi gerçekten ülkemiz adına yüz karası olaylar ve eğitimsizlik nedeniyle ilelebet at gözlüğü giyen toplumdaki kanayan yaralar. Nasıl geldik bugünlere hepimizin bildiği gibi din bağımlısı toplumun çabuk kandırılmış beyinsiz bir topluluğa dönmesi an meselesidir. Iyi pazarlar Elif
BeğenBeğen