Şu saçma belge ile son günlerde sosyal medyada birçok defa karşılaştım.

Düşünmeden, doğruluğunu sorgulamadan, araştırmadan bu tarz metinlere inanmak ve başkaları ile paylaşmak şu meşhur sözün gerçekliğini bir kere daha tasdikliyor: “En güzel masalı Araplar uydurur, o masalları en güzel anlatan İranlılardır (Farsçaya atıf) ve bu masallara en güzel inanan Türklerdir”. Biraz olsun Atatürk’ün hayatını okumuş olanlar Atatürk ile Latife Hanım’ın 1923 yılında evlenip 1925 yılında da boşandıklarını bilir. Oysa bu belgenin tarihi 1938. Sadece bunu bilmek bile belgenin uydurma olduğunu anlamaya yeterlidir. Atatürk’ün son İzmir seyahatinin 1934 olması, yazı dilinin basitliği gibi konulara girmiyorum bile.
Hadi bu belgemsiyi hazırlayan aklı biraz ciddiye alalım ve bizden ne düşünmemizi istediğine odaklanalım.
– Atatürk’ün tek ve hakiki sevgisi Türk halkına karşı hissettiğidir
– Atatürk gibi bir adam bile kadın gazabına uğramıştır
– Latife Hanım huysuzun tekidir
Üzerinde biraz daha düşünürsek birkaç çıkarım ekleyebiliriz ama bana göre bu üçü yeterli. İlk maddeden başlarsak: Atatürk’ün bu ülkenin insanının daha özgür, daha adil, daha eşit, daha modern bir yaşam sürmesi için yaptığı devrimleri, icraatleri inkar etmek, yok saymak, küçümsemek; “beynim yok ama fikrim var” demekle eşdeğer. O yüzden onun halkına olan sevgisini bu belgemsilerle anlayacak değiliz. İkinci ve üçüncü maddeler ise çok uzun yıllardır konuşulan bir durum. Önce şunu kabul etmeliyiz: Atatürk, özel hayatında çok da mutlu bir insan görüntüsünde değildir. Atatürk’ün çok sevdiği kadınlar olmuş, bunlar kayıtlıdır. Her birine şiirler yazmış, birçoğuna evlenme de teklif etmiş ama hiçbiri mutlu sona erememiştir. Bu kadar reddedilmek her insanın kaldıracağı şeyler değil. Kimi sevse çeşitli neden ve şartlar gereği birlikte olamamış. Karşı cinsle bu şekilde sorun yaşayan insanı anlamak, davranışlarını anlamlandırabilmek kolay değil. “Güvensizlik”, “sıkılganlık”, “tatminsizlik” hatta ileriye gidelim “mizojinist (kadın düşmanlığı)” bir insan profili bile ortaya çıkabilir. (Lütfen buradan Atatürk’e kadın düşmanı imasında bulunduğum anlaşılmasın) Haliyle Latife Hanım ile aralarındaki meselelere dair yorum yapmak, Atatürk’ten veya Latife hanımdan yana taraf olmak sağlıklı bir bakış açısı değil. Çünkü aralarında geçenlere dair ne Atatürk konuşmuş, ne de Latife Hanım. Öyle şeyler okuyorum ki, aklım almıyor. Mesela Atatürk, arkadaşlarıyla köşkte devlet meselelerine dair sohbet ederken Latife Hanım: “Kemal, gene mi devlet işleri, bırak da buraya gel” falan gibi laflar edermiş. Bunları anlatanlardan biri de yukardaki uydurma belgede Atatürk’ün hitap ettiği, ölene kadar yaverliğini yapmış hatta Atatürk ölünce de intihara kalkışmış biri, Salih Bozok. Ben Latife Hanım’ın bu şekilde davrandığına inanmıyorum ya da inanmak istemiyorum. Çünkü Latife Hanım son derece varlıklı bir ailenin içinde doğup büyümüş, İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Almanca, Farsça, Arapça dillerini bilen, Sorbonne Üniversitesi’nde Hukuk eğitimi almış, Atatürk’e çevirilerde ve yazışmalarda yardım eden, gene Atatürk’ün de rızasıyla Meclis’teki görüşmelere izleyici de olsa iştirak eden birisi. Evet “okumak cehaleti alır, eşeklik baki kalır” derler de, boşanma sonrası onlarca yıl o kadar ısrarlara rağmen evliliğine dair tek söz etmeyen bir kadının sadece “bilgi” anlamında değil, insani olarak da iyi özelliklere sahip olduğunu idrak etmek zor değil. Genç Latife’nin sahip olduğu bilgiler, yetenekler bugün bile çok değerliyken, o günün şartlarında böyle birinin varlığı Atatürk için de önemli şanstır. Ama evliliklerini bilmediğimiz ve hiçbir zaman bilemeyeceğimiz sebep ya da sebeplerden dolayı yürütemememişler, bizler için Atatürk daha önemli ve hata yapmaz gibi geldiği için de Latife Hanım’ı huysuz, bencil biri olarak tanımlamak kolayımıza gelmiştir.

Kim haklı, kim haksız, neler yaşandı, nelere tanıklık edildi hiç bilemeyeceğiz, çünkü konunun başında da söylediğim gibi ne Atatürk ne de Latife Hanım ömürlerinin sonuna kadar evlilikleri hakkında konuşmuşlardır. Böylesi belirsizliğin olduğu bir durumda hala Atatürk’e dair çıkan çoğu kitapta, makalede, yapılan yorumlarda Latife Hanım’ı huysuz, şımarık, Atatürk’ü neredeyse boğan, baskılayan, bezdiren biri olarak tanımlamak çok büyük haksızlık hatta vicdansızlıktır. Kaldı ki 1930 yılında Atatürk, Latife Hanım ile tekrar evlenmek istemiş, Fethi Okyar’ın eşi ve aynı zamanda Latife Hanım’ın en yakın arkadaşı Galibe Hanım’ı aracı yapmış ama kalbi kırılmış olan Latife Hanım’dan olumlu cevap gelmemiştir. Evet, Latife Hanım için en doğru tabir bu olmalı “kırık kalp”.
“Kırık” enteresan bir kelime. Mesela birinin “kırığı” varsa bu “sevgili”si de olabilir, vücudundaki herhangi bir kemik de. Öğrenciyse belki karnesindeki “kırık”tan bahsediyordur. Boya ustası “kırık beyaz” kullanırken, kuaför saç uçlarındaki “kırık”larla ilgilidir. Ceviz ya da fındık kırmak fena, bir kalbi kırmak daha da fena ama tavla müptelasıysanız “kırık pul”unuzdan dolayı sürekli gele atmak en fenası 🙂 . “Kıçı kırık” var bir de, o ayrı mesele. Üzerinde bir “kırıklık” varsa hastalık eli kulağındadır ama birileri arkandan “kırık” diyorsa ömür boyu geçmeyecek hafif delilikten nasibini almışsındır.
Kırık kalpli Latife Hanım’ın babası ile ünlü yazarımız Halit Ziya Uşaklıgil amca çocuklarıdır. Halit Ziya, farklı zamanlarda vefat eden dört çocuğunun acısını yaşamış biri. Bir çocuğu için “Bir Acı Hikaye” kitabını yazarken diğer bir çocuğu için “Kırık Oyuncak”, öteki için “Kırık Hayatlar” kitaplarını yazmış. Yani o da takmış bu “kırık”lara. Mai ve Siyah ile Aşk-ı Memnu biraz da popüler kültür nedeniyle çok biliniyor ama kendisinin “en iyi kitabım” dediği Kırık Hayatlar kitabı pek gündeme gelmez. İlginçtir, Oğuz Atay da hayatını değiştiren, yazmaya teşvik eden eserlerin ilk sırasında Kırık Hayatlara yer verir.

Ne kadar sağlam tutmaya, tamir etmeye çalışsak da hayatımızın belli noktalarında kırıklar var. Cam kırıklarına basmadan, can kırıklarına takılmadan, kalp kırmadan ve en önemlisi kafayı kırmadan geçireceğimiz güzel günler görmek dileğiyle.
İyi Pazarlar..
Harika bir yazı başka bir gözle bakabilmek olaylara gerçekten bir solukta okuyabilinicek pazar yazısı
BeğenLiked by 1 kişi