Dünya’nın Corona Düzeni

Bundan üç ay önce biri çıkıp: “Dünyanın hemen her yerinde bir anda okullar, oteller, restaurantlar, camiler, kiliseler, müzeler kapanacak, uçaklar uçuşlarını durduracak, 24 saat ibadete açık olan Kabe’de kimse olmayacak ve kolonya, petrolden daha kıymetli olacak” dese kaç kişi inanırdı? Yeni bir dünyaya tanıklık ediyoruz ve bu yeni dünyanın merkezinde Corona virüsü bulunuyor. Artık gün içinde giydiğin kıyafetlerin, apartmanın kapı kolu, öpmeye doyamadığın annenin, büyükannenin eli gibi şeyler yeni düşmanların var. Sabun, kolonya, maske, yalnızlık da yeni dostların.

Her şey Çin’in Wuhan şehrinde çıkan bir virüs ile başladı. Çin hükümeti bu virüsü saklamaya, itibarsızlaştırmaya çalışsa da, kısa sürede tüm dünyayı çepeçevre sardı. Virüsün pandemik düzeye varmasında en büyük iki suçlu Çin ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO). Normalde bu tip vakaları, çıktığı coğrafya ile adlandıran WHO, ilk başlarda Wuhan virüsü adını koyduğu hastalığın ismini, Çin’in baskıları sonucu iki defa değiştirdi. En son hali covid-19 oldu. Bununla da yetinmedi, kendi sitesinde Wuhan ve virüs kelimeleriyle alakalı tüm metinleri kaldırdılar. Mesela Rift Vadisi Virüsü, Kenya’daki Rift Vadisi’nden; Kırım Kongo, 1944’de Kırım’da, güncel olarak Kongo’da; Zika Virüsü, Zika ormanlarının bulunduğu Uganda’da, Lassa Virüsü, Nijerya’da bir kasaba olan Lassa’dan v.s gelmekteyken, Wuhan virüsü, bir anda Covid-19 oluverdi. Çünkü WHO’a Amerika’dan sonra en fazla para yardımı yapan ülke Çin’dir. WHO bununla da kalmadı, ilk başlarda “her şey kontrol altında”, “Çin ile birlikte çalışıyoruz”, “Bu virüs pandemik değildir” v.s derken, yüzlerce ülkede binlerce vaka görüldüğü halde ses etmedi, en son geçen hafta “aa, yanılmışız, pandemikmiş bu” dediler. Bazı ülkeler Çin ile uçak seferlerini kestiğinde “uçuş seferlerinin iptaline gerek yok, Çin her şeyi kontrol altına aldı” diyen de WHO oldu. Bizim gibi pek çok ülke de bu yüzden seferlere devam etti.

Çin başından beri bu virüse dair her şeyi saklamaya, inkar etmeye çalıştı. Li Wenliang isminde bir göz doktoru Aralık 2019’da bu virüse dair ilk saptamaları yapıyor ve çevresindekileri uyarmaya başlıyor. Tabii devlet mekanizması hakkında dava açıyor, söylediklerinin halkı paniğe götürme amacı taşıdığını söyleyerek kendisini itibarsızlaştırıyor. Li Wenliang sosyal medyayı kullanarak süreci anlatmaya başlıyor ve bir anlamda dünyada bu virüsün tanınmasına sebep oluyor.

Dr. Li Wenliang (1986-2020)

Belki o olmasaydı, olumlu ya da olumsuz çok başka bir süreç yaşanacaktı. (Ben Dünya Sağlık Örgütü’nün yerinde olsam madem Wuhan virüsü denmesini Çin’in itibarından dolayı kullanmıyorsun, bu virüse en azından Wenliang’ın adını verirdim. Nihayetinde İspanyol gribi de ismini benzer şekilde almıştı.) Maalesef Li Wenliang da bu virüse yakalandı ve 34 yaşında hayatını kaybetti.

Çin hükümeti ona bile bahane bulmaya çalıştı, bu virüsten ölmediği haberini yaydılar ama sonunda kabul ettiler. Önce virüsü yok sayan, sonrasında var ama çok önemli değil diyen, en sonunda tüm ülkeyi karantinaya aldığını söyleyen Çin hükümetinin bu süreçte hiç şeffaf olmadığını düşünüyorum. Gerçi Güney Kore, İtalya gibi ülkeler haricinde tüm dünya ülkelerinin yöneticileri de Çin’den farklı değil. “Aman halkta panik oluşmasın” diyerek hiçbir hükümet gerçek rakamları vermiyor. Çevrenizdeki bütün ülkelerde ciddi sayıda vaka yaşanırken, bizde yaşanan ilk vakanın 12 Mart’ta olması mümkün mü? Bir de büyük bir palavra var: “Hastalık bize Avrupa’dan geldi” diye. İyi ama Şubat ayına kadar Wuhan’dan direkt uçuş alan ülkeydik. Bu hastalık çok önceleri girdi bu ülkeye ama teşhis edilemedi. Belki bağışıklık bile oluşmuştur, bilemiyorum. Çünkü bizzat şahit olduğum Ocak ve Şubat aylarında grip olarak düşündüğümüz rahatsızlıklar çok farklı ve şiddetli geçti. Mesela üç gün önce Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman bu virüs yüzünden vefat etti. Oysa Yalman’ın rahatsızlığından dolayı hastaneye başvurması 11 Mart. Bu durumda nasıl ilk vakamız 12 Mart oluyor? Cevap basit: test yapmazsan, bu rahatsızlığa dair rakam da vermezsin. Bugün itibariyle toplam vakamız 947 olmuş. Dün bu sayı 670 idi. Ama gözden kaçan bir durum var: dün yapılan test sayısı 3656, bugün açıklanan test sayısı 2953. Oysa bu test sayısının artması gerekmez mi? Güney Kore, Almanya gibi ülkelerin görece başarısının nedenlerinden biri bu: olabildiğince test yapmak. Ama biz ne yaptık, tıpkı Li Wenliang’a yapılan baskıya benzer şekilde “vaka sayısı binleri geçti” diyen Doktor Güle Çınar hakkında soruşturma başlatıp kendisinin özür mesajı yayınlamasına sebep olduk. Sonra da kalkıp 21:00’da doktorlara destek diye alkışta bulunuluyor. Evet, böylesi bir zamanda onlara moral vermek çok değerli. Çünkü yazının girişinde söylediğim gibi, kolonyanın petrolden daha değerli olduğu zaman dilimindeyiz. Hepimizde bir panik hali… Virüse yakalanırsak tek kurtarıcımız doktorlar. Şimdi haberleri takip ediyoruz, çoğu hastanede maske, dezenfektan v.s gibi malzeme eksikliği bulunduğunu duyuyoruz. (Oysa daha bir hafta önce Bulgaristan’a onbinlerce maske yolladık) Bu doktorlar, hemşireler, sağlık personelleri şerbetli de değiller, ne kadar özen gösterseler de virüs bir şekilde bulaşabiliyor ki birçok sağlık personeline virüsün geçtiği haberlerini alıyoruz, bu ortamda bir de böyle değerli bir bilim insanı hakkında soruşturma açmak, özür dilettirmek nasıl saçmalıktır?

Dr. Güle Çınar

Dünya büyük bir sınavdan geçti ve geçmeye devam ediyor. Bütün ülkelerin bu kadar hazırlıksız yakalanmasındaki en büyük neden virüsün tam anlamıyla tahlil edilememesi. Düşünün ki virüsün kuluçka süresi bile sürekli değişti. Sürekli bir dezenformasyon hakim. Kimisi verilere baktı “mevsimsel gripte bile daha fazla insan ölüyor” diyerek basitleştirdi, kimisi “yaz aylarında virüs aktif olmayacak” diyerek dünyanın şeklinden habersiz yorum yaptı, kimisi “beyaz ırklar daha şanslı, bizim gibi ülkelerde daha hafif geçer” v.s diyerek marjinal ve mesnetsiz yorumlar yaptı. Ama ilk günden beri değişmeyen ender şeylerden biri (en azından bizim ülkemizde kabul edilen) “bu virüs yaşlıları öldürüyor” düşüncesi oldu. Oysa virüsün ilk tanısını koyan Li Wenliang yukarda da yazdığım gibi 34 yaşındaydı. Çin ve İran’da virüs kapan yüzlerce genç doktor, gene İran’da 22 yaşında hem de sporcu bir insan yaşamını yitirdi. Sağlık Bakanı her gün açıklama yaparken sürekli “yaşlı insan” vurgusu yapıp duruyor. İşte bugün itibariyle İçişleri Bakanlığı karar aldı ve 65 yaş üstünün sokağa çıkmasını yasakladı. Sanki virüsü sadece yaşlılar alıyormuş gibi. Oysa yaşlı dediğimiz kişiler sadece yüksek risk grubu. Bir park köşesinde tek başına oturan yaşlıyı eve gönderip aynı evde yaşayan oğlunu ya da kızını fabrikaya, işyerine yollayınca kimseyi korumuş olmuyorsunuz. Amerika’daki verilere bakın, hastanelerde yatan kişilerin yaş dağılımı nasıl…Umarım bu hatanın farkına varılıp bir an önce topyekün sokağa çıkma yasağı konulur. Bununla beraber hükümet bir an önce daha fazla şeffaf davranmalı, hangi şehirde kaç vaka var, hangi şehirlerde, ne kadar test yapıldı, hastanelerde yatan kaç kişi var, yaş dağılımları nasıl, iyileşen hasta var mı v.s gibi pek çok şeyi açıklamalı. “Halkı paniğe sevk etmeyelim”… Tamam ama daha nasıl panik olunacak. Kaldı ki panik olacaksa da olunsun. Ne zaman panik olacak, yaşamanın değerini anlayacak bu insanlar? Elbette her şeyi hükümetten beklemek doğru değil. Karantinadan kaçan, cami kapısını tekmeleyen, asker uğurlamasına giden, mangal sefası yapan, bize hiçbir şey olmaz diyen topluluğa ne anlatsan boş.

Artık çoğumuz bu virüse dair uzmanlaştık. En pesimist halimle biraz egzajere ederek diyebilirim ki:

– Bu virüs çok tehlikeli ve ölümcül

– Hastalığa yakalanmak sorun ama esas sorun zamansız yakalanmak. Bütün hastaneler doluyken ve yeterli sayıda solunum cihazı v.s bulunmazken yakalanırsan hiç şansın yok

– Bu virüsün elbette aşısı bulunacak. O zamana kadar ne durumda oluruz bilmiyoruz. Bu virüs hep var olacak. Belki bundan daha ölümcül virüslere de tanıklık edeceğiz ama bu korunma kültürünün süreklilik arz etmesi çok önemli.

– Çok kötü günlerden geçiyoruz, sırada daha da kötü günler var

Lütfen Sağlık Bakanlığının 14 kuralına uyalım ve sevdiklerimizle paylaşalım

Yarın itibariyle eğitime başlayacak Türkiye’nin ilk salgın yüzünden okula gidemeyen öğretmenleri, çocukları ve gençleri, yeni eğitim döneminde başarılar dilerim. Evden dışarı pek çıkartmadığımız çocuklarım; Ege ve Defne eğer size mecburi dışarı çıkıp geldiğimde virüs getirirsem, hatta bundan kurtulamazsam şimdiden beni affedin..

Sağlıcakla kalın..

Her şeyin en kısa sürede düzeleceği umudu ve temennisiyle… 🙏🏻

#Corona #Coranavirüsü #Coranavirus #covid-19 #Dr.LiWenliang #Dr.GuleCinar

2 Comments

  1. Elifcim yazın çok kapsamlı akıcı ve güzel olmuş , yalnız yazının sonunda yazdığın “ Ege ve Defne eğer size mecburi dışarı çıkıp geldiğimde virüs getirirsem, hatta bundan kurtulamazsam şimdiden beni affedin..” kısmı hariç hiç mi hiç beğenmedim. Bu sıkıntılı dönem tüm sinir uçlarımızla oynadığı için seninde naif ve narin yapında olumsuz etkilendi anlaşılan çocuklarını çok seviyorsun ama hepimizde seni ….hadi Elifcim enseyi karatmayalım sabırlı ve güçlü olmaya devam edelim.

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s