KÖTÜLÜK ORTAKLIĞI

1. Dünya Savaşı sırasında Rus ve Alman birlikleri Litvanya’nın Kaunas – Vilnius ve Belarus’un Minsk bölgesinde savaşıyordu. Yoğun kış şartları her iki tarafı da sıkıntıya sokarken asıl büyük problemi civardaki aç kurt sürülerinin birliklere saldırmasıyla yaşadılar. Askerler; el bombaları, zehirler ve makineli tüfekler kullanarak hayvan saldırılarına karşı mümkün olan tüm yolları kullansalar da bir türlü başarı sağlayamadılar. Bunun üzerine her iki taraf da bir süreliğine ateşkes imzaladı ve iki birliğin askerleri ortaklaşa hareket ederek kurt sürülerini öldürmeye başladılar. Ortalıkta “insan dışı tehlike” kalmayınca savaşa kaldıkları yerden devam ettiler.

Üzerinde düşünülünce aslında ne kadar da ironik bir durum. Sonuçta her iki birlik de birbirlerine gül atmıyordu. Onların da amacı birbirlerini öldürmekti ama işte her iki taraf da tabiri caizse “pisi pisine ölme”yi kendine yediremiyordu. İnsanların kendi içindeki vahşeti süslü kelimeler kullanarak güzelleştirmeye ya da normalleştirmeye çalıştığı “askerlik onuru”, “savaş sanatı” v.s gibi kavramlara değinmek istemiyorum. Çünkü dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanmış, yaşanan, yaşanacak tüm savaşların hiç de kahramanlık sözleriyle yüceltilecek bir yanı olmadığına inanıyorum. “Savaşın gereksizliği” kısmını uzatmadan asıl mevzuya geçmek istiyorum.

Yukarda paylaştığım tarihi gerçek aslında bize şunu gösteriyor: doğadaki en tehlikeli, en vahşi canlı, insandır. Bitkilerin, hayvanların var olma amacını sadece kendimiz için “fayda” ya da “haz” noktasında değerlendiriyoruz.

Bu yüzden yüz yıllık ağaçlar türlü bahanelerle kesiliyor.

Mesela İstanbul-İzmir otoyolu için 700 bin zeytin ağacı kesilmiş.

Bu yüzden “spor” adı altında yumuşatılan “avcılık” gibi bir vahşeti mazur görüyoruz. Bir insan “pelikan”a ateş ederek nasıl haz alabilir?

Japon halkı için ne denir, “onurlu”, “gururlu”, “hümanist”. Yook, hiç de öyle değil. Dünyada sadece Japonya’da “yunus” avı serbest ve bunu her sene “festival” adı altında yapıyorlar.

Kanada’da aynı şekilde “fok” avı serbest.

Tabii her ülkede yapılan avları tek tek sıralamayacağım, sonuçta gelişmiş olsun, geri kalmış olsun bütün ülkelerde “av” adı altında bu tarz şeyler normalleştiriliyor. Diğer taraftan, evcil hayvan alıp sonra sıkıldığı için sokağa atanlarının sayısının artması da bununla kıyaslanabilir bir durum…

Hepimizin bildiği bu durumlara “kötülük ortaklığı” diyorum. Ön planda olan duygunun “bencillik” olduğu öyle bir ortaklık ki bu, mesela asgari ücretlerin 100 lira artması için günlerce görüşme yapan milletvekilleri, iş kendi maaşlarına ya da kazanımlarına gelince Sağ, Sol, Milliyetçi, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Laz, Çerkes demeden hızlıca karar alıp binlerce lira zam ile kendilerini ödüllendirebiliyolar. Ya da Rus ve Alman askerleri gibi “önce şu kurtları beraber öldürelim, sonra birbirimizi öldürmeye devam ederiz” diyebiliyorlar.

Tüm bu paylaştıklarımın elbette istisnaları var. Mesela vejataryen ya da vegan beslenmek. Bu beslenme şekli henüz çok yeni diyebileceğimiz bir durum. Tam olarak yarar ve zarar durumu ölçülebilmiş değil. Rasyonel düşünüldüğünde, kendi damak zevkimiz için hayvan besletiyor ve sonra öldürüp etini yiyoruz. Daha fazla süt almak için sürekli çiftleştiriyoruz v.s. İnsan her ne kadar kabullenmek istemese de ortada bir yanlış, bir kötülük olduğu çok açık ve bu kötülüğe hepimiz dahiliz. Ama dediğim gibi hayvansal gıdalar alınmadan türlerin devamı mümkün mü, bu konuda şimdiden kesin bir şey söylemek çok zor. Bir başka örnek, bilim dünyasında türlü tartışmalara konu olan “denek hayvanı kullanılmasının etik olup olmadığı”. Bu konuda da araştırmalar devam ediyor ve hayvan denekler yerine başka bir yol kullanılmasına çalışılıyor ama henüz bir şey bulunabilmiş değil.

“Kötülük ortaklığı”nı “aktif” ve “pasif” şeklinde ikiye ayırmak da mümkün. “Keyif” için bu ortaklığa katılanları “aktif”, “fayda” için katılanları “pasif” tarafa almak mümkün. Aktiflerin, pasiflerden daha vahşi olduğunu söylemeye gerek yok 🙂 Yukardaki fotoğraflar genel olarak “aktif” kötülere örnekti. Yazıyı “pasif” kötülere ait bir fotoğraf ile bitireyim.

Rusya’nın Novosibirsk kentindeki Sitoloji ve Genetik Enstitüsü’nde bulunan 1.8 metrelik bir heykel. Heykelin amacı ise başta fareler ve sıçanlar olmak üzere bilimin gelişiminde kullanılan hayvanları onurlandırmak. Eserin heykeltıraşı Andrew Kharevich bu heykeli şöyle anlatıyor: “Yaptığım heykel, bir laboratuvar faresi ile bir bilim insanını birbirine harmanlıyor, çünkü ikisi de birbiriyle ilişkili ve ikisi de tek bir amaca hizmet ediyor. Fareler, bilimsel bir keşfin yapıldığı anın en önemli parçasıdır. Eğer ki bir farenin gözlerine bakarsanız, onun yeni bir bilgiyi bünyesinde barındırdığını bile görebilirsiniz. Ancak bir bilim insanının yaklaşımı olmaksızın, bilimsel bir keşfin tüm senfonisi, keyfi, o ‘Eureka’ anı hiçbir zaman gerçekleştirilemez.”

Kötülük ortaklığını feshettiğimiz günleri görmek dileğiyle, iyi Pazarlar..

Sevgilerimle 💖

4 Comments

  1. Günaydın.. Yine harika bir konu. Aslında bunu keşke siyasetçiler , yöneticiler bir kaç kez okusa da buradaki ironiyi düşünse ..
    Yukarıdaki Savaş’a örnek bizim Çanakkale savaşı.. Anzaklar ile duygusal bağ oluşması , iki tarafın ölülerini alması için ara verilip karşılıklı yemek vb ikram edilmesine rağmen bir kaç gün sonra savaş çok şiddetli kaldığı yerden devam etmesi …
    Son cümlene yürekten katılıyorum..
    Ellerine ve yüreğine sağlık.. Bizleri yine düşünmeye sevk ettin ..
    🙏👏👏😍🌹💖🙋‍♂️

    Liked by 1 kişi

  2. Avcılık yasaklanmalı diye savunurken, aksama , tavuk suyu corba, kavurma pilav mı yapsam acaba ? Diye düşünürken kendimizi bulabiliriz. Sonra ama insanligin devamı için bunlar olmalı diye de savunmaya geceriz…
    Et sever bir milletiz . Yapay et vahsetimizi tatmin edebilecek mi ? İnsan ! Üstün yaratılmış her sey emrimize amade olmali di mi ? 🤔😡
    Oysa ki, bizler evlerimize tikildigimiz anlarda doga yasiyor, hatta tekrar canlaniyor… Kötü bizim icimizde..
    Kalemine, yuregine sağlık, iyi pazarlar canim 😘💜

    Liked by 1 kişi

  3. Elifcim konun çok güzel yazında öyle kalemine aklına sağlık. İnsanoğlunun iyilik ve kötüllükle ilk sınavı Habil ve Kabille başlamış. Kızılderli öğretilerinde şöyle diyor; “ Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? “Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir.
    Her şey aynı nefesten alır: Hayvanlar, insanlar, ağaçlar…
    Her şey halkadır. Her birimiz kendi hareketlerimizden sorumluyuz. Hepsi döner dolaşır, bize geri gelir. 2019 yılında pandoranın kötülük kutusunu açtılar ve insanlığın başına Covit19 u bela ettiler . 2021 yılının iyiliklerin üstün olduğu bir yıl olması dileklerimle ….

    Liked by 1 kişi

  4. Elif H. Bu yazinizda tam da insanlarin bam teline basmissiniz bravo! Taa basindan beri insan oglunun drami ve hayvanlara bakis acisi pasif faydacidan aktif kullaniciya donmede oldu. Yani avciliktan ilime. Bu Ingilizce deyimiyle “Cardinals’ sin…” Farelerin sucu ve gunahinin genetic ve fizyolojik olarak insanlara benzemesinden.
    Yeni kusaktan olan oglum vegan oldu ama ben ve Esim uzun yillar etobur aliskanligini degistirmeye calisan hayvansever kimseler olarak bu ikilemi yenmeye calisiyoruz. Kolay olmuyor… Kalemine saglik.
    Aydin Erturk

    Get Outlook for Android

    ________________________________

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s