“Ateş Çemberi’ne;
Daha önce yaşamış olanlara,
Şu anda yaşayanlara,
Gelecekte yaşayacak olanlara…”
Bu sözlerle başlıyor Don Miguel Ruiz’in Toltek Bilgelik Kitabı -Dört Anlaşma..

Toltekler; 9. yy-12.yy arasında Meksika’nın merkezindeki Tula ve çevresinde yaşamış olan bir medeniyet, ‘Bilgi ve sanat insanları’nın spiritüel ve bilim öğretileri bugün hala Meksika kızılderilileri tarafından uygulanan canlı öğretilerdir. 12. yy’da Tula şehrinin dağılmasından sonra Toltekler, en bilinenleri Aztek, Maya olmak üzere pek çok kola ayrılmış.



Kitabın yazarı Don Miguel Ruiz şifacı bir anne ile şaman bir büyükbaba tarafından, Toltek geleneklerine uygun yetiştirilmiş. Ancak Ruiz’e modern yaşam daha çekici gelmiş, Tıp okumayı tercih etmiş ve bir cerrah olmuş. Her insanın yaşamını kalıcı olarak değiştiren bazı dönüm noktaları vardır, ölüme yaklaştığı bir trafik kazasında Ruiz’in yaşamı bütünüyle değişmiş. ‘Öz’üne, topraklarına geri dönerek yaşamını Toltek bilgisini öğretip, yaşatmaya vakfetmiş. Ezoterik Toltek bilgisini nesilden nesile aktaran ustalara, yıldızlar arasındaki ışık manasına gelen ‘nagual’ adı veriliyor, Don Miguel Ruiz de bir nagual. Ne inanç, ne de bir din, Toltek bilgisi insanın özüne inmesini ve Dünya’da cehennemden uzaklaşmasını sağlayan akla mantığa uygun anlaşmalar. Kitaptan süzdüklerimi paylaşmak istiyorum.
Kitaba göre, her insan henüz doğduğunda daha önce yapılmış anlaşmalarla Dünya’ya gelir. Dinini, değerlerini, annesi ve babasını hatta ismini bile seçme olanağı bulamaz. Bir çocuk olarak, yetişkinlerin anlaşmalarına katılırız ve inançlarımız derinleşir, yargılamayı da öğreniriz, kendimizi ve başkasını sıklıkla yargılarız. Ödül ve ceza sistemiyle, iyi ve kötü zihnimize kazınır. Yazılı veya yazısız yasa kitabına aykırı hareket etmek rahatsız edici hisler yaratır. İçimizde olanı göremediğimiz bir sis ile çevrili zihnimiz bu nedenle sürekli arıyoruz; adaleti, güzelliği ve gerçeği..Kabul edilmemekten, yeterince iyi olamamaktan ölesiye korkarız, olmak istediğimiz kişiymiş gibi konuşur, doğruların aslında bu olmayışı zihnimizi daha da yaralar. Kendinizle ve başka insanlarla binlerce anlaşma yaptınız. Sizi tüketen her anlaşmayı bozduğunuzda, onu yaratmada kullandığınız enerji size döner. Bireysel gücünüz artar ve dönüşüm size şunu getirir: Bireysel cennet rüyanızı!
Dört anlaşmayı kabul ederseniz, bunu uygulayacak güçlü bir iradeniz varsa, yaşamınızda arayışlar son bulur.
1.Anlaşma: Kullandığın sözcükleri özenle seç!
Sözler yaratma gücünüzdür, Tanrıdan gelen bir armağandır. Kendinizi ifade etme ve iletişim gücüdür. ‘Söz saf büyüdür’ Çünkü ağzımızdan çıkan laflar önemlidir. Uçup gitmiyor onlar, havada asılı kalıyor. Anlamı, ağırlığı, karşılığı, yaptırımı var. Yani ağzımızdan çıkana dikkat etmemiz gerekiyor. Siz, çocuğunuza, “Sesin karga gibi, çok çirkin!” dediğinizde ya da “Sen aptalsın!” dediğinizde aslında bir tür büyü yapmış oluyorsunuz; o büyü, o çocuğun üzerinde kalıyor. Eğer hayatı boyunca o büyüyü bozabilirse ne âlâ, yoksa bir ömür, sesinin karga gibi olduğunu düşünüyor, şarkı söyleyemiyor ya da aptal olduğunu düşünüp ezik kalıyor. Bizim de eksik, zayıf yanlarımız, aynı şekilde, birilerinin zamanında bize yaptığı “sözlü büyüler”. “Sen onu yapamazsın, bunu yapamazsın!” gibi. Sözün ağızdan çıktığında niyet iyi (günahsız) olmalıdır. Söz gücü nefret tohumları, karşı tarafa zehir saçmak için kullanılırsa, kara büyünün çapası zihninizde kalacaktır. Yapıcı ve özenle seçilmiş güzel sözcüklerle sevgiyle, samimiyetle konuşun, dedikodu zehrinden uzak durun. İlk anlaşma budur.

2.Anlaşma: Hiçbir şeyi kişisel algılama!
İnsanlar ne yaparsa yapsın, ne düşünürlerse düşünsün kişisel algılamayın. Sizin ne kadar harika olduğunuzu söyleseler bile, bunu sizin yüzünüzden söylemiyorlar. Diğer insanların yaptıklarının merkezinde siz olamazsınız, herkesin yaptığı kendi ile ilgilidir. Siz kendi değerinizi kendiniz verin, harika olduğunuzu söyleyen insanlara inanmaya ihtiyacınız yok. Birisi başınıza silah dayayıp tetiği çekse bile bu kişisel değildir, uç boyutta bile. Hiçbir şeyi kişisel algılamamayı bir alışkanlık haline getirdiğinizde kızgınlığınız, fesatlığınız, üzüntüleriniz kaybolacaktır.

3.Anlaşma: Varsayımda bulunma!
Her şeyle ilgili varsayımda bulunma eğilimimiz vardır. Varsaymanın problemi ise bunların gerçek olduğuna inanmamızdır. Varsayımda bulunmak yerine soru sorun!
Şu hikaye sizce olası mı? Kocası eve geldiğinde karısının kızgın olduğunu görüyor ama neden kızdığını bilemiyor. Kadın kocasına ne istediğini söylemek yerine, onun kendisini çok iyi tanıdığını varsayıyor. Beklentisi gerçekleşmeyince de kocasına büyük öfke duyuyor.
Anlamadığınız bir şeyi sormak için tereddüt etmeyin. Siz de istediğinizi söylemekten çekinmeyin. Üçüncü anlaşma belki de uygulama açısından en zoru..

4.Anlaşma: Daima yapabildiğinin en iyisini yap!
Her koşul altında daima en iyisini yapın, ne fazla, ne de eksik. ‘An’ değiştiği için, geçmişteki ‘en iyi’niz, tüm zamanın en iyisi olmayacaktır. Yorgun, yaşlı veya hasta olmanız önemli değildir. Eğer yapabildiğinizin en iyisini yaparsanız, kendinizi yargılamak için bir neden de olmaz. Akışta, aşk ve sevgi ile yapılan işler en iyi yaptığınız işlerdir. Elinizden gelenin en iyisini yapamayacaksanız, başlamamak daha iyidir! En iyisini yapmak mükemmelliyetçilik değildir, keyifle, enerji akışında, anda kalarak o işi yapmaktır.

Binlerce yıl önce de iyi ve mutlu hissetmenin formülü, bugünkünden farklı değilmiş diye düşünüyorum. Sevgiyle, iyi niyetle konuş ve davran, ne övgüye ne yergiye takılma, varsayımda bulunmak yerine açıklığa kavuştur ve her zaman o koşullardaki elinden gelenin en iyisini yap..
Mutlu, sağlıklı bir yaşam, tercihtir ve bizde tercih edebilme gücü cüzi irademizde mevcuttur.
Keyifli Pazarlar
Sevgilerimle 💖