Ağaçlar ve İnsanlar

İlk şiirimi 10 yaşındayken bir çınar ağacına yazmıştım:

“Ben koca Çınar

Yıllar önce bu çorak topraklara

Dikti beni çocuklar..”!

dizeleriyle başlayan, kesilen Çınar ağacının kağıt olup, yaşam döngüsünün tamamen fayda üstüne kurulu vericiliğini anlatan basit ve çocuk yürekli bir şiirdi.

Ve dedem bu şiiri öylesine sevmişti ki, TRT radyosuna göndermiş, her gelen misafirin dinlemesi için beni kırmızı bir sıkılganlığa sokmuştu. Şimdi ne zaman kocamış bir çınar ağacı görsem, dedemin gözlerinde mavilikle parlayan bilge ışığı hatırlarım.

Sakin, dayanıklı, uzun yaşamın bilgisine haiz yaşlı bir öğretmen gibi gelir çınar ağaçları, Köy Enstitüsünde verdiği derste bağlamasını dile getirmiş Aşık Veysel canlanır gözümde, “Maharet güzeIi görebiImektir,sevmenin sırrına erebiImektir. Cihan, aIem herkes biIsin ki şunu; en büyük ibadet sevebiImektir..” diyen aşka ermiş Yunus Emre’nin gönlünün kaleme akması gelir. Çınarın duruşunda tennuresinin beyaz kanatları içinde Mevlana’nın sema’sı gelir, arı Türkçenin anlaşılır ve dolambaçsız yollardan kalbe değen okları dalı olur…

Kavak deyince başı yele değen, saçı karışmış şairler düşer aklıma, çünkü kavak akar’ın yanında büyür.

Metin Altıok’un Sezen’in sesiyle dinlemeye alıştığımız dizeleri gibi:

“Bedenim üşür, yüreğim sızlar.

Ah kavaklar, kavaklar…

Beni hoyrat bir makasla

Eski bir fotoğraftan oydular.”

Bugünleri görseydi aydınlık bir gülümsemeyle “Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler göreceğiz…” -diyebilir miydi bilinmez- Nazım Hikmet fısıldar yaprakların ıslığıyla, tüm fiyakasıyla Attila İlhan’ı selamlar. Kavak yelleri eserken başında, son şiirini belediye çukuruna bırakan Orhan Veli’nin ardından, tüm hırçınlığıyla Ece Ayhan der ki : “Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür”

Kavak hüznünü asıl taşıyan ise Turgut Uyar’dır:

“Hüzünlü bir çocuktum. Nedense hep ağlamaya hazır.
Ağabeyim bana sataştıkça annem “Yapma oğlum” derdi ona, “O içli bir çocuk…”

Nilgün Marmara’yı duymuş kuşlar koşmuş kanatlarıyla gelmiş :

” öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna…”.

Kavaklara yağmur düşerken, Cemal Süreya: “Dışarıya yağmur
Yüreğime hasret
Fikrime sen…
Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden
Bir bilsen…” diyecek tabii ki. İsmen yazamadığım tüm şairlerin titreyen ilhamını taşır Kavak ağacı..

Ceviz ağacı, dibine çöken sülfürle mimlenen, ‘Çetin ceviz’ ekmeğini taştan, terden, yerin dibinden çıkartan emekçileri anımsatır bana. Armutçuk, Küre, Elbistan ile Soma’dan arşı inleten ağıt, tazeyken ele bulaşan ‘ceviz’ karası, acı süttür.

Çam ağacı, çıra gibi tutuşan buna rağmen derdini, tasasını açık etmeyip dört mevsim yeşil kalan, yeryüzündeki ‘ana’ karakteriyle tüm kadınları simgeler bana göre. Türk mitolojisinde, tüm insan ırklarının türediği Akçam’dır, güzelliği esrarlı, diken yaprakları yaşam doludur. Alevlere teslim olduğunda, kızıl bir acı yalazı yükselir. Şiddete, tacize uğramış, cinayete kurban gitmiş her kadının ardından toprağa düşen kızıl leke, adaletin aldığı yaranın dilsiz tanığıdır.

Servi ağacı, benim diyarımda eril bir ağaçtır. Uzun boyuyla, sanki hassas teraziyle tartılan adımlarıyla Zeybek dansını eda eden bir efedir. Vatan uğruna şehadete yürümüş isimli, isimsiz kahramanları ve Ulu Önderi simgeler. Yaprak dökmez, sağlamdır, köprü ve iskelelerin güvenli dayanağıdır.

Sabahattin Ali’nin dediği gibi:

Bir servi dedi ki bana;

“Rahat benim altımdadır.

Başını vurma dört yana,

Rahat benim altımdadır.

Kızımın adını aldığı ‘Daphne’ (Defne) ağacı ise onurlu zaferlerin ve başarının simgesidir. Mitolojik hikayesini kısaca paylaşmak isterim. Daphne, nehir tanrısı Peneus’un güzeller güzeli su perisi kızıdır. Apollon ise Zeus’un oğlu ve iyi bir okçudur. Bir başka okçu olan, attığı oklarla aşık eden Eros ile ters düşerler. Eros intikamını Apollon Daphne’yi gördüğünde alır. Altın okuyla, Apollon’u Daphne’ye aşık eder. Daphne’ye ise kurşun okunu atarak onun Apollon’dan nefret etmesini sağlar. Daphne kaçar, Apollon kovalar. Artık kaçmak için gücü kalmayan Daphne, onu görmeden yaşayamayan Apollon’dan kurtulmak için babasından yardım ister. Babası dönüşüm gücüyle onu bir ağaca dönüştürür. Apollon yıkılır ve sonrasında sevdiğinin mis kokulu yapraklarını başına takar. Ve bundandır kahramanların Defne yapraklarından yapılmış taç giymeleri. Defne ağacı, kızım gibi sevdiğimdir, takdir edilen büyük başarıların onurudur.

Aşk dolu ‘Akasya’, masal ormanların bekçisi ‘Kayın’, gölgelerin güzeli ‘Gürgen’, mitolojinin kraliçesi, ölümsüzlüğün ve barışın simgesi ‘Zeytin’ ve binlercesi…

İlyada Destanı’nda şair Homeros’un zeytin ağacını seslendirdiği gibi : “Ben herkese aitim ve kimseye ait değilim, sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım”

Ağaçlar yanarken ağlamaya benzer sesleri çıkardıklarına dair iddiaları çok anlamlandıramıyorum ama geçmişte yaşayan ruhların sessiz tanıkları olduğuna inanıyorum. Ağaca düşen ateş, kalbimizi yakıyor, sönmüyor acıtmadan, derecesi yok bu yanığın, iyileşmesi seneler alacak.

Bu üzüntü tarifsiz çünkü ‘ Yaş kesen baş keser’ hani böyleydi bizde?

Sevgilerimle 💖

2 Comments

  1. Elifcim öyle güzel yazmışsın ki kelimelerinin sihri bugünlerde daralan üzgün yüreğimize iyi geldi. Aklına kalemine sevgiyle çarpan naif yüreğine sağlık kutlarım seni.

    Liked by 1 kişi

  2. Çok güzel yazı ama örümcek kafaların elinde bu cennet vatan ve doğa maalesef can çekişiyor. Böylesine ihanet görülmedi ve eşi benzeri yok…

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s