BEDEL MUHASEBESİ

Soğuk Savaş döneminde İngiltere ve Fransa yetkilileri bir araya gelerek sesten hızlı uçak yapmaya karar verirler. Uzmanlar uzun süre üzerinde çalışır ve nihayet Concorde ismi verilen uçak gökyüzünde yerini alır. Yolcu kapasitesi son derece az, harcadığı yakıt çok fazla, verimi düşük yani hiç akıllıca bir yatırım olmamasına rağmen harcanan emek ve yüksek maliyetten dolayı İngiliz ve Fransızlar izzet-i nefis meselesi mi, yoksa başka bir inattan dolayı mı bilinmez bu projeden vazgeçmezler. 2000 yılında 113 kişinin ölümüne sebep olan kazayı yaptıktan sonra mecburen Concorde uçakları tarihe gömülür ve geriye literatüre “Concorde Yanılımı Teorisi” adı verilen bir fenomen bırakır.

Başarısız ya da zararlı olduğunu bile bile emek/para harcadığın şeylerden vazgeçmemek… Hayatın hemen her alanında bu durumla karşılaşıyoruz. Mesela bana göre eski dönemlerde boşanma oranının az olmasının nedenlerinden birinin altında bu düşünce yatıyor. Ekonomik özgürlüğe sahip olduğu halde çoğu kadın “Bu ilişkiye/evliliğe çok emek verdim” diyerek eşinin aldatmalarını, belki sözlü ya da fiziksel şiddetini sineye çekmiş. (Elbette yanılmış ya da yanlış analiz etmiş olabilirim) Sinemaya gittiğimizde izlediğimiz filmin ilk yarım saati hoşumuza gitmese bile para verdiğimiz için sıkılarak da olsa film bitene kadar salonda ayrılmıyor oluşumuzun arka planında da bu teori var. Aynı şekilde tüm mal varlığını kumarda, kripto parada, borsada kaybedenler v.s… Bunlar ve bunlara benzer olayların nedeni, insanın kendi hayatına “bedel muhasebesi”ni adapte edememesinden kaynaklanıyor.

Milattan Önce 200’lü yıllarda yaşayan Epir kralı Pyrrhus, Roma’ya karşı yaptığı savaşı kazanmış. Savaşı kazanmış kazanmasına da, nerdeyse bütün ordusu da o savaşta yok olmuş ve sonunda tahtı bırakmak zorunda kalmış. Görünüşte kazanılan bir zafer ama kayıp o kadar büyük ki, galibiyetin hiçbir önemi kalmıyor. Bu savaştan hareketle nihai zararı görünürdeki kazançtan büyük olan zaferlere “Pirus Zaferi” adı veriliyor.

Tıbbi konularda danışmanlarıma teyit ettirmedim ama tıbbın ilk öğretisinin “primum non nocere” yani “önce zarar verme” olduğunu okumuştum. Düşününce son derece mantıklı bir öğreti. Bunu tıp ile de sınırlandırmamalı. Münferit hayatımızda, ilişkilerimizde bu sözü çift yönlü ele almak gerekiyor: “önce zarar verme” ve “önce zarar görme”. İşte “bedel muhasebesi” burada devreye giriyor. İnsan hayatını sistemize etmek, matematiksel bir denklik içine koyup kar-zarar hesabı yapmaktan bahsetmiyorum. Mesela bir iddiaya göre pumalar avlanma esnasında “kalori hesabı” yaparlarmış. “Avlamak için harcayacağım enerji, elde edeceğim enerjiden daha mı az, daha mı fazla?” Bundan dolayı pumalar, tavşan, sıçan gibi görece ufak hayvanların peşinde uzun süreli koşmazken; geyik, antilop gibi iri hayvanları avlamak için çok daha fazla efor harcarmış. Bunun tersini yapma durumuna “aptal puma sendromu” deniyor 🙂 Bir anlamda eskilerin dediği gibi: “Attığın taş, ürküttüğün kurbağaya değsin”.

Şartları nasıl olacak, ne gibi önlemler alınacak bilmiyorum ama şu anda söylenilen haliyle 2.5 milyon insan EYT kapsamında emeklilik hakkı kazanacakmış. Daha bir sene evveline kadar bu emeklilik haline şiddetle karşı çıkan Cumhurbaşkanı, seçim arifesinde sırf oy kaygısıyla bu kararı aldığına göre devletin bu konuda herhangi bir planı, programı olmadığı çok belli. Zaten berbat olan ekonomi böyle bir ek maliyeti nasıl kaldıracak, kaynağı var mı, kimse bilmiyor. Her fırsatta yapıldığı gibi kontrolsüz para basılacak, zaten değersiz olan Türk lirası iyice pula dönüşecek, “zam”a da “zam” gelecek… Sosyal medyada zafer çığlıkları atan EYT’lilere bir şey diyemiyorum. Çünkü onlar bunu “verilmiş hak” olarak görüyorlar. Hak etmek için ne yapıldı? Bunun da cevabı yok esasında. Sanki işe başladığımız zaman “şu vakitte emekli olacaksın” yazan bir sözleşme imzalıyormuşuz gibi. Sigaraya ilk başladığında “kamusal alanda sigara içme yasağı” ile karşılaşmayan biri “ben başladığımda böyle bir yasak yoktu” diyerek her yerde rahatça sigara içebilir mi? “Bedel muhasebesi” yapmadan devletin bütün parasını arpalık gibi anlamsızca dağıtan siyasetçilerin verdiği saçma kararların ceremesini çekip duruyoruz. Özal ile başlayan “süper emeklilik”ler, Demirel dönemindeki “erken emeklilik”ler. Hepsi oy kaygısıyla yapılmış icraatler. Ve hepsinden fayda sağlayanların kazandığı sadece Pirus Zaferi’dir.

İyi Pazarlar…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s